Bediüzzaman'dan matbuat alemine miras gazetecilik prensipleri: Edipler edepli olmalı

Günümüz medya dünyasında "Doğru haber, dürüst haber, tarafsız haber" gibi sloganları öne çıkarmaya çalışan anlayış, Yeni Asya'nın yayın hayatına başladığı ilk günden beri halis bir niyetle uygulayageldiği Kur'ânî bir yaklaşımdır.

Yeni Asya, "gerçekten haber veren" bir anlayışla, İslâmî terbiyeyi gözeten bir incelikle, "doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti gösterme" hassasiyetiyle millete seslenme idealini ilk sayısından itibaren devam ettirmektedir.

Tedennî-i milletten ciğeri yanan, hastalanmış İslâm dünyasının tedavisi ve te-rakkîsi için büyük bir cehd içinde yollara düşen Bediüzzaman Said Nursî, Medresetüzzehra projesiyle 1907'de İstanbul'a gelir. Kendisini meşrutiyet, hürriyet, istibdat ve İslâm dünyasının geleceği gibi konular etrafında gerçekleşen yoğun bir tartışma içinde bulan Bediüzzaman, bu tartışmalara bilhassa gazetelerde yazdığı makalelerle katılır ve Kur'ân'dan damlacıklar hâlinde süzülen fikirlerini gazete yoluyla neşretme imkânı bulur.

Osmanlı toplumu için henüz çok yeni bir tür olan gazetenin topluma yön verebilme gücünü ve toplumu doğru bir şekilde yönlendirebilme imkânını fark eden Bediüzzaman, kendisi de 'Marifet ve İttihad-ı Ekrad' adıyla bir gazete çıkarmak ister. Bediüzzaman Said Nursî o günün siyasî çalkantıları sebebiyle kendi gazetesini çıkaramaz; ama devrin neredeyse önde gelen bütün gazetelerinde yazarak, yazarlık anlamında yoğun bir gazetecilik faaliyetinin içinde bulunur.

Bediüzzaman, "Marifet ve İttihad-ı Ekrad" adında bir gazete çıkarmak için başvurduğu dilekçesinde, gazetesinde ele alacağı konuların çerçevesini "Siyaset-i şer'iyye ve ulûm ve şuûn-u muhtelifeden bahis olmak üzere..." ifadesiyle belirler. Böylece gazetesinin Kur'ân'ın temel esaslarına uygun bir siyaset tarzını dillendireceğini, çeşitli ilimlerden bahsedeceğini ve muhtelif işler olarak ifade ettiği sosyal hayatın her alanına dikkat çeken bir yayıncılık anlayışına sahip olacağını belirtir. Bununla birlikte farklı gazetelerde yazdığı makalelerinde de gazeteciliğin genel prensiplerinin neler olması gerektiğini Kur'ânî bir bakış açısıyla ortaya koyar.

Bediüzzaman'ın gazetelere ve gazetecilere yüklediği bu misyonu sürdürme vazifesini bugün Yeni Asya yüklenmiş, Bediüzzaman'ın tarihe not düştüğü gazetecilik prensipleri Yeni Asya'yla devam ettirilmektedir. Risale-i Nur'un medyadaki dili olmayı bir görev addeden Nur talebeleri, bu ulvî vazifeyi Yeni Asya ile müşahhas hâle getirmişlerdir.

Bediüzzaman Said Nursî'nin gazeteciliğe yüklediği misyon çerçevesinde Yeni Asya'nın gazetecilik prensipleri olarak hayata geçirdiği temel ilkeleri şöyle sıralayabiliriz:

DOĞRU İSLÂM AHLÂKINI GÖSTERMEK

1- "İslâmî terbiyeyi, İslâm ahlâkını şiar edinmiş bir gazetecilik..."

İslâm ahlâkını ve iman hakikatlerini yaşayarak göstermenin sosyalpsikoloji açısından önemine "Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını İslâm ahlâkının ve iman hakikatlerinin mükemmeliğini ef'âlimizle izhar etsek fiillerimizle ortaya koysak, sair dinlerin tâbileri, elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler" sözleriyle dikkat çeken Bediüzzaman, toplumu doğru yönlendirebilme ve toplumla doğrudan muhatap olabilme açısından önemli bir imkâna sahip olan gazetelere ve gazetecilere şöyle seslenerek onlara önemli bir misyon yükler:

"Ey gazeteciler! Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip edepli olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumî-i müşterek-i milletten milletin ortak umumî kalbinden bîtarafane tarafsızca çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesini basın tüzüğünü, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i hâlisa ihlâslı, samimî niyet tanzim etmeli."

Bediüzzaman Said Nursî, İslâm ahlâkını kendine rehber edinmiş, İslâmî terbiyeyle bezenmiş bir gazeteciliği hassas bir prensip olarak ortaya koymaktadır. Müslüman kimliğine -dolayısıyla Kur'ân'ın temel prensiplerine- zarar verecek bir görüntüden hassasiyetle kaçınılması gerektiğini vurgulamaktadır. Konjonktürel siyaset ve hadisât içerisinde yalanın revaçta olması, çeşitli menfaatler ışığında doğruluktan uzaklaşılması yüzünden insanları dinî değerlerden uzaklaştıracak ve dinden soğutacak bir gazetecilik anlayışının sergilenmesi Bediüzzaman için asla kabul edilebilir değildir.

Bediüzzaman gazetede neşredilen fikirlerin "kalb-i umumî-i müşterek-i milletten bîtarafane" şekilde çıkması gerektiğini savunmakta, toplumu oluşturan ve millet hâline getiren ortak şuura, umumî vicdana dikkat çekmekte, kamuoyuna yaklaşımın tarafsız olması gerektiğini vurgulayarak umumî vicdanları zedeleyici yayınlardan kaçınılmasının önemini dile getirmektedir.

Günümüz medya dünyasında "Doğru haber, dürüst haber, tarafsız haber" gibi sloganlarla öne çıkmaya çalışan anlayış, Yeni Asya'nın yayın hayatına başladığı ilk günden beri halis bir niyetle uygulayageldiği Kur'ânî bir yaklaşımdır. Yeni Asya, "gerçekten haber veren" bir anlayışla, İslâmî terbiyeyi gözeten bir incelikle, "doğru İslâmiyeti ve İslâmiyete lâyık doğruluğu ve istikameti gösterme" hassasiyetiyle millete seslenme idealini ilk sayısından itibaren devam ettirmektedir.

İMAN VE KUR'ÂN HAKİKATLERİNİ YAYMAK

2- "...nesâyih-i diniyeyi, mütehassis ve müteheyyic vicdanlara yağdırmak..."

Dinî hassasiyetlerin aşındırıldığı, İslâm ahlâk ve akaidini hayata geçirmenin zorlaştığı, inançsızlık cereyanlarının medya kanallarıyla da insanlara aşılandığı bir çağda, dinî gazetelerin ve yayıncılığın önemine dikkat çeken Bediüzzaman, "Volkan gibi cerâid-i diniye dinî gazeteler ile nesâyih-i diniyeyi dinî nasihatları, o mütehassis duygulu ve müteheyyiç heyecanlı vicdanlara yağdırmak istiyoruz" sözleriyle gazetelerin milletin inançlarına, dinî değerlerine sahip çıkan yayınlar yapmasının önemine dikkat çeker.

İnançsızlığın cenderesinde sıkışmış ruhları, Allah ile bağı koparılmış olmanın huzursuzluğuyla kendini perişan eden kalpleri teskin edecek bir ses, karanlık yollarda yolunu kaybedenlere bir ışık olmalı Bediüzzaman'ın gazetesi. Yeni Asya'nın hak ve hakikati arayan, hakikatin kendilerine ulaşmasını heyecanla bekleyen hassas vicdanlara, bir gaye-i hayal olarak iman ve Kur'ân hakikatlerini ulaştırma çabası ve bu konudaki hiç bitmeyen azmi, Bediüzzaman'ın arzusunu yerine getirme çabasıdır.

KAMUOYUNA DOĞRU REHBERLİK

3- "Fikirlerin kılavuzu olan, kamuoyunu doğru yönlendiren bir gazetecilik..."

Bediüzzaman Said Nursî gazetecileri "huteba-i umumî" (umumî hatipler), "mürebbiyü'l-efkâr" (fikirleri terbiye edip olgunlaştıran) ve "bedraka-i efkâr" (fikirlerin kılavuzu ve mürşidi) olarak nitelendirir. Gazeteciler kamuoyuna seslenebilme ve onları yönlendirebilme gibi eşsiz bir imkâna sahiptirler. Aynı zamanda gazeteler hakikati arayan akıllar için de fikirlerin yol göstericisidir. Meşrutiyet yıllarında hürriyet ve meşrutiyeti İslâm'a aykırı gören, istibdadı İslâm'a müsait zanneden, tek adamlığı İslâm'ın yönetim şekli gibi zanneden müşevveş fikirlere karşı gazete imkânlarını kullanarak cevap veren Bediüzzaman, Meşrutiyetin ruhunun İslâm'a uygun olduğunu, meşrutiyetin adalet, meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvet prensiplerine dayandığını, zulüm ve tahakküm olan istibdadın asla İslâm'la bağdaşamayacağını, hürriyetin imanın bir özelliği olarak korunması gereken bir değer olduğunu, Kur'ân'ın meşveret ve şûrâyı emrettiğini ve herkese padişah rolünü yüklediğini, İslâm'ın çoğulcu bir yaklaşımı benimsediğini ve kendisinin de riyaset-i şahsiyenin aleyhinde olduğunu gazeteler yoluyla kamuoyuna aktarmış, İslâm hakkındaki bir çok yanlış zannın düzeltilmesine vesile olmuştur.

Bediüzzaman'ın Meşrutiyet dönemi gazetelerinde dile getirdiği Kur'ân hakikatleri bugün Yeni Asya'yla seslendirilmeye devam ediyor. "Huteba-i umumî" vazifesinin farkında olarak İslâm'ın hayatın her alanına seslenen temel prensiplerini neşretmeyi vazife bilen Yeni Asya, Kur'ânî projeksiyonunu yansıtmaya devam ediyor.