Çözüm Süreci 2026'yı görebilecek mi

10 Ağustos'ta, "Yeniden Çözüm Süreci"nin mimarı Devlet Bahçeli, "Süreçle ilgili çalışmaların yıl sonuna kadar tamamlanmasını beklediğini" açıklamıştı. Ancak göründüğü kadarıyla sürecin, bırakın yıl sonuna kadar tamamlanmasını, kasım ayını görmesi bile oldukça şüpheli...

Kişi odaklı ilerleyen çözüm sürecini; AKP'nin hâlâ sahiplenmemesi, isteksizliği ve mesafeli tutumu dikkate alındığında, sürecin mimarı Devlet Bahçeli ile PKK adına "başmüzakereci" olan teröristbaşı Öcalan'dan herhangi birinin ölümü hâlinde sürecin sonlanacağı apaçık görünüyor.

Sürecin sonlanması için birçok neden varken, en az olası olanı bebek katili Öcalan'ın ya da Bahçeli'nin ölümü.

Ancak sürecin başarısının sıkı sıkıya Suriye'deki gelişmelere bağlı olduğu dikkate alındığında, Suriye'de öngörülemeyen ya da engellenemeyen gelişmelerin süreci sonlandıracağı da ortada.

Cumhur İttifakı iktidarının, "PKK, YPG, PYD hangi isimle olursa olsun, tüm uzantılarıyla terör örgütü kendini feshetmeli." açıklamasına rağmen; teröristbaşının, kardeşi Mehmet Öcalan'ın ağzından aktarılan "Biz üzerimize düşen her şeyi yaptık, artık sıra devlette. Rojava'da Kürtler asla silah bırakamaz." sözlerinin ardından, terör örgütü PKK/KCK'nın Suriye kolu YPG/SDG'nin "Silah bırakmanın kendileri için kırmızı çizgi olduğunu" belirtmesi, artık "PKK'nın Suriye ve İran kollarının silahlarını bırakmayacaklarını" kesin bir şekilde ortaya koydu.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın DEM Partililere söylediği gibi, "Suriye Kürtlerden, Kürtler de PKK'dan ibaret değil!"

Gerçekten de oyunbozanlık yapan PKK'nın Suriye kolu YPG/SDG, Suriye Geçici Hükûmeti ile 10 Mart'ta yapılan anlaşmaya aykırı şekilde entegre olmamak için direnirken; Öcalan ve DEM Parti'nin, Suriye'de YPG/SDG'nin "özyönetim" adını verdiği özerk yapı ısrarı süreci kilitliyor.

Kuzey Suriye'de Kürtlerden başka yaşayan Arapların da tek başına temsilciliğine soyunan YPG/SDG, Suriye Geçici Hükûmeti'nin Arap aşiretlerini muhatap alarak onların hukuklarını da gözeten şekilde ilişkiler başlatmasından rahatsız oldu. Zaten YPG/SDG, düzenli orduya sahip olmaları ve fiilen federasyon gibi hareket etmeleri nedeniyle entegrasyonu reddediyor.

Türkiye ise Suriye'nin bölünmesine kesinlikle karşı çıkarak, geçiş sürecinin mevcut geçici hükümetle tamamlanmasını ve 10 Mart tarihli anlaşmanın yürürlüğe girmesini istiyor.

Ancak ABD'nin desteğine güvenen YPG/SDG ile geçici yönetim arasındaki görüşmelerde ilerleme sağlanamıyor. Kilitlenen görüşmelerin sonuçsuzluğu nedeniyle, geçici yönetimin ekim ayında büyük çaplı bir askerî harekât başlatacağı ve YPG/SDG'nin yönetiminde olan başta Rakka ve Deyrizor olmak üzere Suriye'nin tamamında kontrolü ele geçireceği iddia ediliyor.

Aynı iddialar çerçevesinde, Türkiye'nin YPG/SDG'ye doğrudan müdahale etmeyeceği; ancak Suriye Geçici Yönetimi'ne destek vermesinin beklendiği, artık yeni Suriye ordusuna katılmış olan Türkiye yanlısı silahlı grupların da başlatılacak geniş çaplı askerî harekâtta önemli rol oynayacakları ileri sürülüyor.

Bölgedeki gelişmelerin tam olarak nereye varacağını şimdiden öngörmek mümkün değil.

Ancak Türkiye'nin desteklediği Suriye Geçici Yönetimi'nin YPG/SDG'ye karşı başlatacağı bir askerî harekâtın, ister istemez Cumhur İttifakı'nın PKK ile sürdürdüğü süreci etkileyeceği de muhakkak.