"İzzet" meselesi!

Tarihi, muhteşem zaferlerle örülü olan İslam dünyasının son iki yüz yılda yaşadığı gerileme, çöküş ve hüsran hâlinin en önemli sebeplerinden biri de izzetli yöneticilerden mahrum kalmasıdır.

Sultan Alparslan, Selahaddin Eyyübi, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi, İslam düşmanlarına boyun eğdirip i'la-yi kelimetullahı yeryüzüne hâkim kılma gayesini dert edinen yöneticilerin yerini, emperyalistlerle iş tutan iş birlikçi yöneticiler aldığından beri, İslam dünyası içine sürüklendiği krizlerden bir türlü çıkamadı.

İslam ümmetinin içine düşürüldüğü bu rezil hâli, "çağa ayak uyduramamak, teknolojiyi takip edememek, parayı ve imkânları iyi kullanamamak gibi" sadece maddi sebeplerle açıklamak asla doğru değildir, zira manevi sebepler de bu zillet hâlinin çok önemli bir kısmını oluşturmaktadır.

Allah azze ve cellenin, Müslümanların devlet yönetirken uymasını istediği kurallar ve emirler bellidir, ne zaman ki bu ilahi kalıbın dışına çıkıldıysa gerçek çöküş işte o zaman başlamıştır.

Rabbimizin, Müslüman liderlerden istediği şeylerin başında "izzet" gelmekteydi. Müslüman yöneticiler, kâfire, zalime, bozguncuya karşı dik ve onurlu, hangi inançtan olursa olsun mazluma karşı ise mütevazı ve şefkatli olacaktı; kâfirin yanında yer almayacak, her şart ve imkân dâhilinde mustazafların koruyuculuğunu üslenmekten geri durmayacaktı.

Geçtiğimiz günlerde Mısır'ın Şarm el-Şeyh şehrinde gerçekleşen Gazze zirvesinde, İslam dünyası liderlerinin ABD Başkanı Donald Trump'ın karşısında sergiledikleri tiyatral hâlleri görünce, "izzet" meselesi yüreğime sert ve acı bir yumruk gibi çöküverdi.

Şarm el-Şeyh Zirvesi'nde, son iki yılda 68 bin masum Filistinlinin katledilmesine ön ayak olan Donald Trump isimli İslam düşmanını sanki bütün insanlığı felaketten kurtarmış gibi alkışa boğan, ABD- İsrail menşeli barış tiyatrosuna alkış tutan İslam ülkelerinin liderlerini ibretle seyrettik.

Hele içlerinde biri vardı ki; Trump'a olan sevgisi, sınırları fazlasıyla aşan bir hâle bürünmüştü.

Geçtiğimiz Haziran ayında Trump'ı Nobel Barış Ödülü'ne aday göstererek başta kendi ülkesindeki Müslümanlar olmak üzere vicdan sahibi insanların tepkisini çeken Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif'in Trump'ı öve öve bitiremediği şu sözleri vicdanıma dokundu; Şerif'in Trump'a hiç de hak etmediği o mübalağa dolu övgüleri üzülerek not aldım:

"Pakistan, Başkan Trump'ı, önce Hindistan ve Pakistan arasındaki savaşı durdurmak, ardından da çok harika ekibiyle birlikte ateşkes sağlamak için yaptığı olağanüstü katkılardan dolayı Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermişti. Ve bugün yine bu büyük başkanı Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermek istiyorum. Çünkü gerçekten Barış Ödülü için en samimi ve en harika aday olduğunu hissediyorum. Sadece Güney Asya'ya barış getirmekle kalmadı, milyonlarca insanın hayatını kurtardı. Bugün de burada, Şarm el-Şeyh'te, Gazze'de barışın sağlanması Ortadoğu'da milyonlarca insanın hayatını kurtarıyor. Sayın Başkan, örnek liderliğiniz, vizyoner liderliğiniz için sizi selamlamak istiyorum. Bence siz bu dünyanın şu anda en çok ihtiyaç duyduğu kişisiniz. Dünya sizi