PKK, siyaset ve çözüm sürecine dair bir değerlendirme
ABDULLAH ŞANLIDAĞ
Türkiye, son yarım asırdır terör gerçeğiyle yüz yüze. 1980'lerden itibaren sahaya çıkan PKK, yıllar boyunca köy baskınlarından şehir merkezlerinde patlayan bombalara, yol kesmelerden karakol saldırılarına kadar sayısız şiddet eylemine imza attı. Ancak bütün bu kanlı girişimlere rağmen, örgütün kuruluşundaki temel iddiası olan "ayrı bir devlet kurma" hedefi hiçbir zaman gerçekleşmedi. Ne Türkiye'den bir karış toprak koparabildi ne de uluslararası dengeler içinde arzuladığı meşruiyeti elde edebildi.
Bir zamanlar "Kürt" kelimesini bile ağzı almak suçtu. Bugün TBMM'de komisyon kuruldu ve bu büyük sorunun çözümü için gayret sarf ediliyor.
Bugün gelinen noktada dikkat çekici olan, ilk kez farklı bir yolun konuşuluyor olmasıdır. Şiddetin değil, siyasetin öne çıkması… Askeri çözümle bu meselede yol alınamayacağı anlaşıldı. PKK ile organik bağı tartışmalı da olsa, siyasi kanadın aldığı milyonlarca oy, meselenin sadece bir güvenlik meselesi değil, aynı zamanda sosyo-politik bir boyutunun da olduğunu ortaya koyuyor. Bu oylar, örgütün silah bırakması hâlinde toplumda bir temsil zemininin varlığını da gösteriyor.
Burada temel soru şudur: Devlet, PKK ile anlaşmalı mı, yoksa "Sen ister silah bırak ister bırakma, ben seninle mücadele ederim" tavrını mı sürdürmeli Bu soruya verilecek cevap aslında Türkiye'nin önümüzdeki dönemdeki güvenlik ve toplumsal barış politikalarının seyrini de belirleyecektir.
Eğer örgüt siyasallaşmaya zorlanır ve silah bırakmaya ikna edilirse, yıllardır süren kanlı döngünün sona ermesi ihtimali doğar. Elbette bu, kısa vadede kolay ve sancısız bir süreç olmayacaktır. Silah bırakma aşaması, güven inşası, bölgesel ve uluslararası dengeler, örgüt içi ayrışmalar gibi pek çok sorun barındırır. Ancak devletin güçlü iradesi, kamuoyunun sağduyusu ve samimi bir toplumsal destek, bu sancıları aşabilir.
Buna karşılık, "asla masaya oturulmaz" denilen bir noktada ise, çatışma sürecinin farklı biçimlerde yeniden üretileceği açıktır. Terörle mücadelenin güvenlik boyutu elbette devam eder; fakat bu, sorunu kökünden çözmek yerine sadece erteler. Çünkü sosyolojik taban ve siyasi temsil imkânı ortadan kalkmadıkça, şiddet potansiyeli bir şekilde kendini yeniden var etmeye çalışır.

30