Akil insanlar ve devlet aklıyla yürütülen çözüm sürecini baltalayan egemen güçler bugün de uzatılan Devlet elini havada bırakmıştır.
Ne PKK ve ne de mecliste onun siyasi sözcülüğünü yapmakta olan DEM Parti, Kürt sorununun çözülmesini istemez.
Kandil, İmralı'dan Dem'lenen örgütün kıravatlı eşkıyalarının Kürt sorunu diye bir dertleri de yok. Kürt sorununun varlığından nemalanan PKK ve siyasetini bunun üzerine kurgulayan DEM Partisi, bu ülkede Kürtlerin bağımsız olmasını da istemezler.
Bunu, nöbet tutan Diyarbakır anneleri anladı ama maalesef bazı Kürt entelektüel kesim anlamadı veya anlamak istemiyorlar.
Bize göre devlet aklı birlikte hareket ediyor. DEM Partisi'ne Bahçeli tarafından uzatılan el ve kullanılan dil, her ne kadar ferdi gözükse ve siyasetin merkezine oturmuş olsa da, doğaçlama bir retorik olmaktan ziyade taktiksel bir hamledir.Reis'ten bağımsız söylenmiş değildir. Hele hele "tecrit ve umut hakkı" gibi Öcalan'a yönelik söylenen kavramlar, öyle Bahçeli'nin yalnız sırtlayabileceği meseleler değildir. Ülke içerisinde PKK'nın nefes borusu kesilmiş durumdadır. Kökleri dışarıya kadar uzanan bu örgüt, Kandil ve Öcalan'dan da ibaret değildir.
Terör örgütünün tasfiyesi şartı ile Bahçeli tarafından uzatılan el, şimdilik DEM aktörlerince tam olarak havada bırakılmış değil ama diğer aktörlerin de bu açılıma henüz olumlu bir karşılık verdikleri söylenemez. Üstelik tam da terör örgütünün tasfiyesinin dile getirildiği, demokratikleşme sürecinin konuşulduğu bir dönemde, stratejik kurumlarımızdan birine yapılan terör saldırısının sizce de zamanlaması manidar değil midir Bu sosyalist terör örgütü PKK'nın Kürt sorunu diye bir davasının olduğuna kim inanır
Ülke içerisinde saha hâkimiyetini yitiren, kendisine artık üye bulmakta dahi zorlanan bir örgüt, başkentte bombalı eylem yapıyor. Karar alıcılar ve diğer aktörler, konunun ne kadar ciddi ve kırılgan olduğunu bir kez daha gözden geçirmek durumundadırlar.
Hiç şüphesiz iktidar Kürt sorununun çözümüne ilişkin içerde çok ciddi adımlar attı ve atmaya da devam ediyor. Ancak savunma sanayinde yönelik terör saldırısından sonra devlet, hem içerde ve hem de dışarıda oyun kurucu ve oyun bozucu bir aktör haline gelmek zorundadır.
Kürt sorunu, bir başka ifadeyle etnik ve kimlik sorunu Osmanlı'da yoktu.
Dünya genelinde etnik sorunlar modern devletlerin inşasıyla baş gösterdi. Avrupa'da da öyle. Devletle krallığın tecessüm ettiği mutlakiyetçi idarelerde de etnik sorun sürekli var olmuştur. Kralı denetlemek üzere doğan modern ulus devletler de bu konuya tam olarak çare üretemediler. Aslında bizdeki Kürt sorunu da modern devlet anlayışına tepki olarak doğdu. Yeni Cumhuriyet kurulurken, Kürt aşiret ayaklanmaları, Şeyh Said, Ağrı ve Dersim isyanı gibi vakıalar, hesaba katılması gerekiyordu. Türkiye, hiç olmazsa bundan sonrasında Kürt sorununu formüle etmek durumundadır.