İsrail İran'a neden saldırdı

İsrail İran'a neden saldırdı

Abdullah Şanlıdağ

Dünyadaki sıcak gelişmelerin başında; Rusya-Ukrayna savaşı, İsrail'in Gazze halkına yönelik yaptığı soykırım ve Suriye'deki yeni oluşum yer alırken, şimdi bunlara bir de İsrail'in İran'a yönelik saldırısı eklendi. İran-İsrail saldırıları şimdilik iki ülke ile sınırlı gözüküyor. Zahirde böyle ama ABD'nin bu çatışmalarda taraf olmadığını söylemek güç. BM itidal çağrısı yapsa da, Gazze soykırımından dolayı yalnızlaşan ve uluslararası arenada eleştirilerin odağı haline gelen İsrail, Tel Aviv saldırılarıyla mağdur konumuna düşürüldü. Aslında İran'ın yaptığı ciddi bir karşılık verme anlamına bile gelmez. Savunma bile diyemeyiz.

Öyle görünüyor ki, ne ABD Ortadoğu'dan, ne terör devleti İsrail Arz-ı Mevud projesinden vaz geçecek gibi durmuyor. Tam da bu noktada Türkiye'nin çok önemli tarihi misyonunu yerine getirme dönemi başlıyor. Azdan az, çoktan çok gider. Bir gün İsrail ile karşı karşıya geleceğimiz muhakkaktır.

Kısaca özetlersek, İsrail'in 13 Haziran'da İran'ın nükleer tesislerine ve füze üslerine düzenlediği saldırılara İran balistik füzelerle karşılık verdi. Tel Aviv ve Kudüs'te patlamalar oldu. İki ülke arasında hava saldırıları gece boyunca devam etti. Bu saatten sonra İran-ABD nükleer görüşmelerinin bir anlamı kalmamıştır. Öteden beri Yahudi lobisinin Amerika'yı yönettiği söylenir. Halbuki mesele tam tersi. Ortadoğu'da ABD'nin müdahil olmadığı hiçbir mesele yoktur.

Peki, Türkiye, İran-İsrail geriliminde nasıl bir politika izliyor

Hiç şüphesiz bölgedeki gelişmeleri yakından izleyen ülkelerin başında Türkiye geliyor. Her ne kadar İran, Suriye iç savaşında ve diğer konularda Türkiye ile birlikte hareket etmese de, terör devleti İsrail karşısında, komşu ülke İran'ın safında olmamız gerekiyor. İsrail, Gazze ve Suriye-Lübnan saldırısıyla elini kana bulanmış bir terör devletidir. ABD destekli Netanyahu yönetimine en büyük tepkiyi, başkent Ankara veriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail'e yönelik söylemlerini biliyoruz. Türkiye, diplomasi gereği sıcak gelişmelerden İsrail hükümetinin sorumlu olduğunu deklare etti. Lakin ABD Başkanı Donald Trump'ın başlattığı nükleer müzakerelerin barışa giden yolda "tek yöntem" olmadığını gördük. İsrail'in Gazze'yi Filistinlilerden arındırma savaşı hız kesmeksizin devam ederken, buna, eş zamanlı İran hedeflerini vurmayı da ekledi. Hatta İran'a yönelik operasyonun adı bile konulmuş: Yükselen Aslan. Siyonist devlet İsrail, İran'ın çok önemli isimlerini bir bir temizliyor. Aslında İsrail'in Gazze ile Lübnan'da Hamas ile Hizbullah'a karşı başlattığı savaşın da hedefi İran'dı. İran'ın nükleer silah ve atom bombasından rahatsız olan terör devleti İsrail, artık durmaz. Nitekim saldırıda İran'ın nükleer çalışmalarını yürüten kişiler hedef alındı. Şah Rıza döneminde İran İsrail'in müttefiki konumundaydı. İran İslam devrimi ve Humeyni döneminin başlamasıyla müttefiklik sona erdi. İsrail için İran en ciddi tehdit olarak gösteriliyor ama bu doğru değil. Bir defa İran, 1979 devriminden bu yana 46 yıl geçmesine rağmen İslam dünyasında başat bir rol oynayamamıştır. Birleştirici ve tek vücut kılacak bir amaç ve misyonu hiç olmamıştır. İran Şia yayılmacılığını önceleyen bir devlettir. Yine de biz, tüm olumsuzluklarına rağmen İran'ın yanında yer almalıyız. Dünyanın başının belası olan ve hukuk tanımayan Siyonist İsrail'in nefes borusunu kesecek olan da ancak Türkiye'dir. Orta Doğu'da sular iyice ısınmaya başladı. Bölgede tansiyon yükseldi, terörist İsrail devleti durdurulmazsa, sırada Türkiye var. Orta Doğu'da benzeri görülmemiş sonuçlara ve derin bir hesaplaşmaya hazırlıklı olalım. Her ne kadar İsrail-İran kapışması iki devlet arasında sınırlı gibi gözükse de büyük şeytan Amerika'yı unutmamak gerekiyor. Mesele nükleer silahlar değil. Aba altından sopa gösteren İsrail'in asıl hedefi Türkiye'dir. Buna yalnız başına cesaret edebileceğini düşünmüyorum. Erdoğan'ın