Daha fazla rekabet, daha fazla jeopolitik..

Dünyanın değişen güç dengeleri küresel sistemde köklü reformları zorunlu kılıyor. Ancak ABD küresel sistem üzerindeki hegemonyasından vazgeçmek istemiyor. Dünya 2024'e "Büyük Güç Rekabeti"nin yeni bir soğuk savaş eşliğinde şekillenmesiyle birlikte giriyor. ABD ve Batı'nın dünya ekonomisi içindeki payları giderek azalırken, Çin'in ve orta güçlerin paylarıysa giderek artıyor. Halihazırda ABD dünyanın birinci ekonomisi, ancak Çin bir adım gerisinde. Hatta satın alma gücü bakımından Çin ABD'yi geçmiş bulunuyor. ABD ve Batı'nın "finansal" tabanlı ekonomik modeliyse küresel sınırlarına dayanmış durumda ve gidecek yeri kalmadı.Oysa 30 yıl kadar önce, Sovyetler Birliği'nin tarih sahnesinden çekilmesiyle birlikte Batılı elitler, "tarihin sonu"nu ilan etmiştiler. Bu görüşe göre bir model olarak "BATI" insanlığın ulaştığı son noktaydı. ABD'nin tek baskın güç olduğu ara dönemin bir yanılmasa olduğu çıktı. Sovyetler'in tasfiyesinden sonra Batı'nın kusurları da ortaya çıktı. Uluslararası şirketlerin üretimlerini Çin başta olmak üzere Asya ülkelerine kaydırmaları kapitalizmin merkez ülkelerinde çok ciddi ekonomik ve sosyal sorunlara yol açtı. ABD'de Trump'ın siyasi bir figür olarak yükselişi, İngiltere'nin "AB"den çıkışı bu sorunların derinleştiğinin göstergesiydi. Yanı sıra Avrupa'da aşırı Sağ yükselişe geçti ve ana akım partileri bile dönüştürmeye başladı.Bütün bu emareler ABD ve Batı'nın ekonomiden kaynaklanan güçlerinin azalmasıyla ilgili. Gelinen noktada, ABD'de "finansal tabanlı stratejik plânlama"dan "ulusal teknoloji tabanlı strateji plânlama"ya geçiş konusunda ciddi tartışmalar yaşanıyor. Liberal ekonominin küreselleşmesinden ABD'nin artık zarar gördüğüne ilişkin tartışmalar Amerikan iç siyasetinin başlıca konusu oldu. Nitekim liberal küreselleşmenin savunucusu olan Biden Yönetimi bile Trump'ın Çin'e karşı, hatta Avrupa Birliği'ne karşı çıkardığı gümrük tarifelerini iptal etmek bir yana devam ettirmek zorunda kaldı. Trump döneminde ABD çok taraflı "Trans-Pasifik Ortaklığı Anlaşması"ndan (TPP) çekilmişti. Biden Yönetimi bu anlaşmaya da geri dönemedi.2020'de Başkan seçilen Joe Biden, Obama'nın "Hint-Pasifik" odaklı politikasını ilerletmek istedi. ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi, keza İsrail'in Arap ülkeleriyle sözde 'İbrahimî Anlaşmalar' yapmasını sağlayarak Ortadoğu'da işleri yoluna koymak bununla ilgiliydi. Trump'ın başlattığı İbrahimî Anlaşmalar süreci, ABD'nin sözde taahhüt ettiği "iki devletli çözüm"ün daha derin bir uykuya yatırılmasını içeriyordu. Biden'ın Hindistan-Körfez-İsrail merkezli Avrupa'ya açılan bir koridor inşa etme girişimi de Hint-Pasifik politikasının ürünü. Hamas'ın 7 Ekim'de gerçekleştirdiği operasyonlar hem İbrahimî Anlaşmaları bağlamında 'Filistin devleti'nin ölüm uykusuna yatırılmasını, hem "Avrupa koridoru" girişimini akamete uğrattı. Gazze'de İsrail'in yürüttüğü soykırım savaşıysa, ABD'nin jandarmalığını yaptığı sözde kurallara dayalı liberal uluslararası sistemin ne kadar çürük temellere dayandığını ifşa etti2024'ün