ABD'nin "Tek Çin" politikası değişiyor mu

"Soğuk Savaş" döneminin ortasında(1972'de) ABD Başkanı Richard Nixon sürpriz şekilde Pekin'e giderek Çin Halk Cumhuriyeti(ÇHC)" Lideri Mao Zedung ile el sıkıştı. Mao, ABD ve ÇHC arasındaki ilişkileri geliştirmenin koşulu olarak ABD'nin Tayvan politikasını değiştirmesini öne sürmüştü. Washington 1979'da ABD-ÇHC ilişkilerinin normalleşmesinin bir parçası olarak Tayvan ile diplomatik ilişkisine son verdiği gibi askerî anlaşmasını da feshetti. ABD Tayvan'la ilişkisiniyse "1979-Tayvan İlişkileri Yasası" kapsamında yürütmeye başladı. Bu yasaya göre Tayvan'ın geleceğinin "barışçıl yollar" dışında belirlenmesini de ABD kabul etmiyordu.Yerleşik küresel kapitalizmin "neoliberal" bir forum içerisinde "finansiyal kapitalizm"e dönüşmesi Çin'i, sermaye birikimini sürdürme zorluğu yaşayan çok uluslu şirketler için cazibe merkezi haline getirdi. Çok uluslu şirketler üretimlerini ucuz emek arzeden Çin'e kaydırdılar. 1990'ların hemen başında Sovyetler Birliği'nin dağılması ve Soğuk Savaş'ın son bulmasıysa ABD'de yerleşik kapitalizmin emek dünyasıyla "mecburî işbirliği"ni zaten sona erdirmişti. Temeli daha fazla kâr etmeye dayanan kapitalist çok uluslu şirketler bağlarından kurtularak bir zamanlar Amerika'daki "altına hücum" dalgasını andırırcasına işlerini Çin'e taşıyorlardı.Çin "küresel ucuz emek deposu" olarak kalsaydı, ABD için bir sorun yoktu. Bugün gelinen noktada Çin, ABD'den sonra dünyanın ikinci büyük ekonomisi. Yakın vadede Çin'in ABD'yi de geçmesi bekleniyor. Çin'in ekonomik yükselişi küresel sistem içerisindeki yerinin yükselmesi anlamını taşıyor. Bu yüzden ABD, Çin'i Sovyetler Birliği'nden bile daha tehlikeli görüyor.Artık herşey bir bahane. Her şey ABD ve Çin arasındaki "Büyük güç rekabeti" ile ilgili. Üstelik Amerikan müesses nizamı Çin'in yükselişini "varoluşsal tehlike" olarak görüyor. Basit şekilde anlatmak gerekirse, bir kişi, bir diğer kişiyi hayatına kastetmek için fırsat bekleyen bir hasım olarak görüyorsa, her türlü aracı kullanarak bu tehlikeyi bertaraf etmek isteyecektir. Karşı tarafın gerçekten de böyle düşünüp düşünmediğinin bir önemi yok aslında. Algılar zamanla kendi gerçekliğini oluşturarak iki tarafı da büyük bir hesaplaşmaya adım adım yönlendiriyor.Çin, Tayvan adasıyla bütünleşmeyi vazgeçilmez siyasî bir hedef olarak tutkuyla benimsiyor. ABD ise Çin'in bu hedefine ulaşmaması için her türlü aracı kullanacak gibi gözüküyor. Çin'e göre, ABD aksini iddia etse bile "Tek Çin" politikasını sistemli çizgilerde ihlâl ediyor. ABD'ye göreyse Çin de aksini iddia etmesine rağmen Tayvan'ı cebren ilhâk etmeye hazırlanıyor.Çin'in işgal etmesi halinde ABD Tayvan'ı askerî olarak savunmayacağını söylemediği gibi, savunacağını da söylemiyor. Bu politika "stratejik belirsizlik" olarak niteleniyor. ABD Başkanı Joe Biden birkaç kez "Tayvan'ı savunma taahhüdümüz var" dediyse de hemen arkasından