En başta ifade etmemiz gereken şey şu: " İsrail'in var olduğu yerde barış olmaz." Bu temel bir kabuldür. Peki, ne olabilir belki kısa sonra orta sonra uzun süreçli bir ateşkes. Peki, nasıl olur elbette İsrail sürekli bir baskı ve abluka altında tutulursa. Zira İsrail ancak güçten anlar…
13 Ekim 2025 tarihinde Mısır'da Gazze Zirvesi gerçekleştirildi. Çok geniş katılımlı ve kapsamlı bir toplantı oldu ve çok hızlı bir süreç sonrasında inşa edildiği görünen bu zirvede Orta Doğu'nun geleceğini şekillendireceğine inandığımız veya inandırılmak istendiğimiz bir atmosfer oluştu. İlk olarak barış için umut taşıdığını iddia edenler var ancak İsrail'in olduğu bir yerde ve dolayısıyla Amerika Birleşik Devletleri'nin olduğu bir yerde barıştan bahsetmek aslında çok büyük bir mantıksızlık veya art niyettir. Kendi varlığını karşı taraftakinin yok edilmesi üzerine kurgulamış olan bir devlet görünümlü terör organizasyonu olan İsrail'in barışı istemeyeceği aşikârdır. Zira barış demek iki tarafın da birbirine olan düşmanlıklarının ortadan kalktığı bir denklemdir. Yine barış demek iki tarafında bir daha birbirleri ile savaşmayacağını ilan ettikleri durum demektir. Ancak Netanyahu ve avenelerinin yapmış olduğu açıklamalarda sürekli surette gördüğümüz şey mücadelenin ve hedeflerinin gerçekleşmesi için gerekli müdahalelerin devam edeceğini ifade etmeleridir.
Mısır'daki zirvede gördüğümüz görüntüde sanki ev sahibinin Trump olduğudur. Hatta kendi ifadesiyle bunun bir Trump zirvesi olarak adlandırılması gerekliliğidir. Haksız da değil aslında… Tam Trump tarzı bir dış politika ve onun zirvesi… Trump sanki Teksas'ta veya Arizona'da konuşuyormuş gibi adeta bir mitingdeymiş gibi konuşma gerçekleştirdi. Konuşmada defaatle barıştan ve Orta Doğu'nun tamamında hâkim olacak huzurdan bahsettiğini gördük. Bakınız daha bu konuşmayı gerçekleştirdiği anlardan saatler önce İsrail Meclisi'nde de yaptığı konuşmada farklı şeylerden bahsediyordu. Örneğin Netanyahu'nun ondan istediği silahlardan, öyle ki o silahların isimlerini dahi bilmediğini ama onları vermekten asla geri durmadığını bahsetti. Ve sonrasında şunu da söyledi: "Çok iyi iş çıkarttılar bu silahları çok iyi kullandılar, silaha sahip olmak kadar onu kullanmakta önemlidir." Aklı başında her insan bu silahların Gazze halkına yapılan soykırımda kullanıldığını çok iyi biliyor. Ancak kimse o konuşmaları dikkate almadı. Neden Çünkü kimsenin işine gelmiyor. Bugün şunu açıkça söylemek gerekiyor ki Gazze'deki savaşın bir an bile durması bizim için çok kıymetlidir. Gazze'deki çocukların bir gün olsa veya 1 saat bile olsa rahat uyumaları bizim için her şeyden kıymetlidir. Ancak bu sürecin sonunda İsrail'in sadece daha büyük katliamlar için ön hazırlık yaptığını ve gücünü yeniden topladığını görmek lazım. İsrail bu süreç zarfında baskı ve abluka altında tutulmaz ise kaldığı yerden devam edecektir. Süreçle ilgili Müslüman dünyasına yönelik temel korkumuz ise HAMAS'a silah bıraktırma sürecini Müslüman ülkelere yaptırmalarıdır. Elbette HAMAS ile başlamayan Filistin direnişi HAMAS kendini feshetse bile devam edecektir. Ancak meselenin HAMAS olmadığı aşikârdır. Asıl hedef Filistin'i yok etmek ve daha sonrasında sırada gelecek diğer ülkeleri yok etmektir. Yani arz-ı mev'uda ulaşmaktır. Süreçte Müslüman ülkelerin Filistin'in yanında durduğu söylenebilir ama esas olan yanında durmak değil, onun için aksiyon almaktır. Hiç kimse için niyet okuyuculuğu veya kötüyü çağıran olmamak adına daha fazla bir şey söylemek istemiyorum ancak sürecin daha zorlu ve karmaşık hale doğru gittiğini söylemek de gerekiyor. İsrail bu süreci kendini toparlamak için kullanacak ve kaybettiği imajını yeniden ayağa kaldırmak için hamleler yapacaktır. Trump özellikle Netanyahu ile ilgili çok övücü açıklamalar yapmasının temelinde de bu yatmaktadır. Nihayetinde süreçle ilgili ümitvar olmak gerekiyor ancak temkinli olmayı da bırakmamak lazım çünkü denklemin bir ayağında hep İsrail var. Ve bizim dağınıklığımız…