The Power of The Dog Kusursuzluğun kusuru

Oscar ödüllerinde 12 dalda aday olan ve öncesinde de birçok büyük ödül töreni ve festivalden başarı ile dönen The Power of The Dog, Akademi'de de büyük ödüllerin en büyük adayı. Postmodern dönemin 'dezavantajlı grupları' olan kadın ve eşcinsel vurgusu ile şansını arttıran film, kusursuz işeleyişindeki kusurlarla dikkat çekiyor. Film tam manasıyla mükemmeliyetçilikle kendi vücudunda yaralar açıyor. Sinema endüstrisi yılın bu döneminde gözünü Oscar ödüllerine diker. Öncesindeki bazı ödül törenleri ve festivaller (BAFTA, Altın Küre, vs) Oscar'ın habercisi kabul edilir ve buralarda taltif edilen filmlerin şansı artar. Geçtiğimiz yıl Nomadland, ondan önce Parazit, daha önce Roma ve daha niceleri, adı geçen ve geçmeyen ödül törenlerinde elde ettiği rüzgar ile Oscar'da bazı ödülleri önceden garanti etmişti. Bu yıl sözkonusu rüzgarın sürüklediği film The Power of The Dog. Jane Champion'un yazıp yönettiği film, Thomas Savage'ın aynı adlı romanından uyarlama... ABD Montana'da geniş bir çiftliğe sahip olan iki kardeşi ve çevresiyle ilişkileri konu edinen film kadın-erkek olgusuna ve yakın zaman algısını yeniden tanımlamaya odaklanıyor. AİLE VAR AMA YOK!Filmde birbirinden farklı karakterde olan Phil ve George adındaki iki kardeş, Montana vadisindeki en büyük çiftliğin sahibidir. Zeki ve başarılı bir adam olan Phil, zayıflığı hor görmektedir. İnsanlara üstten baktığı kadar hassasiyetler de taşımaktadır. Erkek egemen toplumu temsil eder. Kendisini işine adayan, sessiz bir adam olan George ise kardeşinin aksine sevgi dolu bir ruha sahiptir. Bir gün George'un dul bir kadınla evlenmesi çok şeyi değiştirir. Ailenin yeni üyesinin oğlu vardır ve o da tarzı sebebiyle çevresinde alay konusudur. Çünkü eşcinseldir. Netflix yapımı olan film 'toplumun ötekisi' karakterleri merkezine alarak yorumda bulunuyor. Erkek egemen toplumun şekillendirdiği toplumsal normları ve sınırları yeniden tanımlamaya çalışan filmin feminist temeli, postmodern zamanın 'dışlanmışlara dair pozitif ayrımcılığı' beklentisini avantaj olarak kullanıyor. Erkeğin ve kadının yeri sorgulanıyor. Daha ötesi, yargıda bulunuluyor. Esasında her film bunu yapar fekat The Power of The Dog, dilindeki genel sakinliğe rağmen hikayesinde bunu sert bir mizahçla uyguluyor. Tam olarak festivallerin ve Oscar'ın aradığı şeydir bu. Yönetmen sırf ödül almak için bunu yaptı diyemeyiz elbette. Zira filmografisine baktığımızda zaten feminist yaklaşımı, erkeğin konumlandırılması ve toplumsal tanımlamaların eleştirilmesine dair tavrını görüyoruz. ERKEK KADINI DEĞİL, KADIN ERKEĞİ BELİRLİYORRoman uyarlaması bir western olan film, elbette western türünün genel yaklaşımını da eleştiriyor ve yıkarak yeniden bir kurgulamatanımlama ortaya koyuyor. Erkek, bildiğiniz gibi değildir ya da öyle olmamalıdır. Bir meydan okumadır, bu. Genel erkek algısına ve elbette erkeği tanımalayacak olan kadının yerine... Kadının yerini tanımlayan erkekten, erkeğin yerini belirleyen kadına dikey ve sert bir geçişten bahsediyoruz. Ve elbette yeni bir cinsiyet vurgusu ve onun da toplumsal baskı altında kendi olamaması, oldurulmaması ve mücadelesine şahitlik ediyoruz. Özellikle Pill ile Peter arasındaki ilişkide ortaya çıkan saklı kalmış bir durum da söz konusudur. Ailenin en serti, yöneticisi olan Pill de eşcinseldir ve bunu kimse bilmemektedir. Ya da öyle davranmaktadır. Pill'in çelişkisi ve çatışmasını,