Hasan el-Benna:
3 binin üzerinde köyü tek tek gezdi. Çoğu köylere binek hayvanlarının üzerinde veya yürüyerek gitti. Kavurucu sıcağa ve zorlu şartlara rağmen tüm çalışmalarını namaz vakitlerine göre ayarladı. Ezan okunduğunda onun için dünya durdu ve hemen cemaate koştu. Namazlarını asla geçiştirmedi. En yoğun zamanlarında bile sünneti ve tesbihatı ihmal etmedi…
Zeynep Gazali:
Büyük çileler ve sıkıntılar çekti. Yıllarca hapis yattı. İşkencelere maruz kaldı. Kabir gibi dar ve zifiri karanlık bir hücreye köpeklerle birlikte konuldu. Su yok, kıble bilinmiyor. İlk iş, ellerini duvarlara sürüp teyemmüm almak oldu. O secdeye gittiğinde köpekler sırtına tırmandı. Ama asla namazını bırakmadı…
Şeyh Ahmed Yasin:
Yerinden kalkamayacak ve kendi işini yapamayacak düzeyde felçliydi. Ömrünün büyük kısmı bir tekerlekli sandalye üzerinde geçti. Her an suikast ve ölüm tehlikesiyle yaşadı. Ama asla Allah'ın mescitlerini ve cemaatle namazı terk etmedi. Sapasağlam yiğitler basit mazeretlerle namazlarını geçiştirirken, iki adımlık mescide bile gidemezken o, tekerlekli sandalyesiyle gittiği bir sabah namazı çıkışı Siyonist füzelerle şehit edildi…
Şeyh Şamil:
Ruslara karşı büyük bir cihadın öncüsü oldu. Zorlu kış şartlarında ve sarp dağlarda cihad etti. Bir elinde silah, diğer elinde tesbihle yaşadı. Cihad ve zikir birlikteliğini yaşayarak gösterdi. Bir çatışmada süngü göğsünden girip neredeyse sırtından çıkacak kadar bir yara açtı. Kendi köyünde tam 25 gün boyunca ağır koma halinde ve baygın yattı. 25 gün sonra gözlerini açtığında başı, anasının dizindeydi. Gözlerini açınca ilk sorduğu şey "Anacığım namazım geçti mi" sorusu oldu…
Abdullah Azzam:
Afgan dağlarında zulme ve zalimlere karşı cihadın liderliğini yaptı. Her türlü imkânsızlık ve en zor coğrafi şartlar içerisinde namazla ayakta kaldı, namazla direndi. Çünkü o, namazı cihadın kardeşi olarak görüyor ve şöyle diyordu:"Güç, ancak tevbe, yüce Allah'a itaat ve namaz ile kazanılır. Bu doğaldır çünkü ibadet, bedeni ve sinirleri rahatlatır ve dahası geliştirir. Bir Afgan, bana, babasının yüz yirmi yaşında olduğunu ve bugüne kadar tek bir dişinin bile dökülmediğini, namazlarını özellikle de sabah ve yatsı namazlarını camide kıldığını söyledi. Ben de dedim ki, evet, böyle bir vücut korunması sadece Allah'ın muhafazasının sonucu olabilir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.s) buyuruyor ki, "…Allah'ı gözet ki o da seni koruyup gözetsin." (Tirmizî, Kıyâmet 59).
Necmettin Erbakan:
Ömrü Siyonizm'e ve emperyalizme karşı cihadla geçti. Memleketini, köyleri ve ilçeleriyle birlikte defalarca dolaştı. En zorlu şartlarda bile asla namazını geçiştirmedi. Bir yolculuk sırasında parmağı arabanın kapısına sıkıştı ve kopup yere düştü. Etrafındakiler, parmağı buzun içine koyup Erbakan Hoca'yla birlikte hastaneye yetiştirmeye çalışırken o, "Bana şuradan bir tuğla getirin! Namaz vakti çıkıyor, hele teyemmüm edip namazımızı kılalım. Parmak yerine dikilir" diyordu…
Allah onlardan razı olsun:
Onlar verdikleri mücadeleyi, yaptıkları toplantıları ve İslami faaliyetleri bahane edip asla namazlarında gevşeklik göstermediler. Allah da onlara büyük bir bereket verdi.

4