Gazze: Soykırım, Ateşkes Ve Sonrası

İsrail ve Hamas arasında, ABD Başkanı Trump'ın girişimleri, Türkiye, Mısır ve Katar'ın önemli katkılarıyla 9 Ekim 2025'te sağlanan ve 10 Ekim 2025'te yürürlüğe giren ateşkes ile 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı'ndan bu yana İsrail işgal güçlerinin Gazze'de yürüttüğü soykırım durdu. Şimdilik tabi! Soykırımın bilançosu korkunç. 20 binden fazlası çocuk olmak üzere, 67 binden fazla Gazzeli bu soykırımda hayatını kaybederken, Gazze kenti, kelimenin tam anlamıyla bir harabeye dönmüş durumda. Zaten uzun yıllardır İsrail ablukası altında yaşayan Gazze halkının durumunu ise kelimelerle anlatmak mümkün değil. Meselenin insani boyutu son derece trajik olmakla birlikte, Gazze'nin ve Gazzelilerin bir nebze olsun nefes alabilmesi için geçtiğimiz günlerde imzalanan ateşkesin kalıcı hale gelmesi kritik öneme sahip. Ateşkesin kalıcı olup olamayacağı ile ilgili bir değerlendirme yapabilmek için, son iki yıldaki gelişmeleri ana hatlarıyla ele almak gerekir. Zira, ateşkese uzanan bu süreç aslında geleceğe ışık tutma potansiyelini barındırmakta.

7 Ekim 2023 sonrası bir yandan -İspanya ve İrlanda gibi bazı istisnalar dışında- Batılı devletlerin çoğu İsrail işgal güçlerinin Gazze'de gerçekleştirdiği soykırım karşısında derin ve uzun bir suskunluğa gömülürken, hatta "terörle mücadele" kisvesi altında soykırıma destek verirken, diğer yandan dünyanın dört bir yanında vicdan sahibi insanlar meydanlarda Filistin ve Gazze halkının yanında olduğunu haykırıyordu. Yaklaşık iki yıl boyunca soykırıma sesini yükselten dünya kamuoyunun Gazze haykırışları Küresel Sumud Filosu şeklinde cesur bir yürüyüşe dönüştü. Hiç kuşku yok ki dünya kamuoyunun vicdanı olarak, öncülleri ve ardılları ile birlikte Küresel Sumud Filosu'nun kararlılığının ateşkes sürecinin başlamasındaki etkisi yadsınamaz.

Öte yandan, 1948'den beri hukuk tanımaz tavırlarıyla sistematik bir şekilde Filistin topraklarını işgal eden devlet kılıklı terör örgütü İsrail'in 7 Ekim 2023 sonrası giriştiği soykırım karşısında susmayan ve geri adım atmayan dünya kamuoyunun aksine, bu süreçte suskunluğunu ve umursamazlığını ısrarla sürdüren, en hafif tabirle etkisiz kalan Batılı devletlerin tavırlarının son dönemde değişmeye başladığı görüldü. Nitekim geçtiğimiz ay sonunda gerçekleştirilen BM Genel Kurul toplantısında birçok devletin Filistin Devleti'ni tanıma kararı alması -her ne kadar yeteri kadar tatmin edici olmasa da- bu değişimin göstergelerindendir. Dünya devletlerinin, büyük ölçüde kamuoylarının oluşturduğu baskıyla, değişmeye başlayan tavırlarının, ABD ve İsrail'i 9 Ekim 2025'te sağlanan ateşkese zorlayan etkenlerin başında geldiğini ifade etmek yanlış olmaz. Bu durum, aynı zamanda şımarık ve uslanmaz İsrail'in imajının ciddi bir şekilde sarsıldığını ve yine birçok dünya devleti nezdinde kredisini tükettiğini ortaya koymaktadır.

Kaygan Bir Zeminde Kırılgan Bir Ateşkes

20 maddeden oluşan ve 9 Ekim 2025'te Trump tarafından kamuoyuna açıklanan, sonrasında Mısır'da dünya liderlerinin katıldığı Şarm el-Şeyh Barış Zirvesi Niyet Beyanı imza töreninde Türkiye, Mısır ve Katar'ın garantörlüğünde imzalanarak yürürlüğe giren ateşkesin birinci aşamasını İsrail işgal güçlerinin belirlenen alanlardan çekilmesi ve taraflar arasında rehine takasının anlaşmada belirlendiği şekliyle tamamlanması oluşturmakta. Ateşkes sürecinin ikinci aşamasında ise Hamas'ın silah bırakmasının sağlanması ve daha sonra Gazze'de geçici olarak teknokratlardan oluşan bir komite yönetiminin oluşturulması planlanmakta. Bu süreçte Gazze'ye insani yardım girişinin sağlanması, hasta ve yaralıların tedavi edilmeleri ve Gazze'nin yeniden inşası da ateşkes anlaşmasının önemli maddeleri arasında yer almakta.

Türkiye de dâhil, meseleyle yakından ilgilenen devletler ve dünya kamuoyu tarafından genel olarak memnuniyetle karşılanmakla birlikte, ateşkesin kaygan bir zemine ve kırılgan bir yapıya sahip olduğunu ifade etmek gerekir. Elbette bu kırılganlığa neden olan en önemli karine bizzat İsrail'in kendisidir. Her şeyden önce, kurulduğundan bu yana uluslararası hukuku hiçe sayan ve hiçbir yaptırıma maruz kalmayan, neredeyse tüm ateşkes ve/veya barış görüşmelerini türlü "güvenlik" bahaneleriyle ihlal eden/baltalayan bir İsrail söz konusu. Nitekim, İsrail'in ateşkesin devreye girmesinden itibaren de bu tavrından vazgeçmediği açıkça görülmektedir.