Asya ülkelerini ziyaret ettiğimizde dikkatimizi çeken ayrıntılardan biri de gittiğimiz her yerde öğrencilerle karşılaşıyor olmamızdı. Çin, Japonya ve Güney Kore'de ülkenin neresine giderseniz gidin tarihi, turistik ya da endüstriyel bölgelerde ziyaretçilerin en az üçte biri öğrenciydi. Büyük bir çoğunluğu da ilk ve orta dereceli okul öğrencileriydi.
Nedenini sorguladığımızda milli ve mali değerlerden aidiyet hissine, tarihten coğrafyaya, ülkeleriyle gurur duyacakları eserlerden yaptıkları hataları hatırlatan yanlışlara, mutfaktan kültürel değerlere kadar hemen her yeri gezdiriyor, anlatıyor ve sorgulatıyorlardı.
En önemlisi de bunu yurttaşlığın olmazsa olmazı olarak görmeleriydi…
Bizim için enteresan hem de çok enteresandı.
Her gördüğümüzü, her anlatılanı, her farkındalığı hemen kendimizle kıyaslıyor, onların yaptığının mı yoksa bizim yaptığımızın mu doğu olduğunu bulmaya çalışıyor, nerede hata yaptığımızı tartışıyorduk…
Sınav bataklığına ve diploma sevdasına kendimizi öylesine kaptırmışız ki, gerisi teferruat olmanın ötesine geçemiyordu hâlâ da değişen bir şey yok.
Yeni öğrenim yılı hazırlıkları sürerken pek çok konu gibi keşke bu konuyu da biraz daha ciddiye alabilsek!..
Eğitim sadece eğitim değildir!
Bulunduğu kentin hatta bulunduğu mahallenin dışına çıkmayan nesiller yetiştiriyoruz!
Oysa eğitimin en temel görevlerinden biri de öğrencilere tarihini, kültürünü, ülkesini ve diğer değerlerini tanıtmaktır. Ama kâğıt üzerinde değil!
Çin ve Japonya'da bizim gibi gelenek ve göreneklerine, atalarına milli ve manevi değerlerine fazlasıyla bağlı ülkeler. Okul süresinin önemli bir bölümünün gezilerde geçiyor olması bu yüzden. Kendileri için önemli olan ne varsa gidip yerinde görüyor, yerinde öğreniyorlar.
Bulunduğu coğrafyayı tanımayan, tarihini, kültürünü, milli ve manevi değerlerini bilmeyen, görmeyen, ziyaret etmeyen bir öğrenciden aidiyet hissi çok yüksek bir yurttaş yetişmeyeceğini onlar da biliyor, biz de biliyoruz. Farkımız onlar bunu yaşayarak, inanarak ve en önemlisi de bunu milli bir görev inancıyla öğretiyor ve yaşatıyorlar bizde ise ya hiç umurumuzda değil ya da olaya herhangi bir dersmiş gibi bakıyoruz.
Bu konular sınavla ölçülemeyeceği için ya da sınavlarda yeterince soru çıkmadığı için zerre kadar dikkate alınmıyor… Çocuklarımıza ülkemizi, sanayimizi, tarım ve turizm alanlarımızı, tarihimizi, topraklarımız üzerinde yaşayan medeniyetleri, doğasını, güzellikleri ve çirkinlikleri ve her şeyiyle anlatmalıyız ki geleceğe sahip çıksınlar! Neyi alkışlayacaklarını, ne karşı çıkacaklarına akıllarını kiraya vererek değil bilinçli bir şekilde savunsunlar ya da karşı olsunlar…Yoksa heba olan sadece onlar değil değerlerimiz de olur…
Sınav ve diploma odaklı eğitim yerine üretim ve milli değerler odaklı çağdaş bir eğitimin zamanı hala gelmedi mi..
Sorumluluk duygusu. Eğitim sistemlerini kıyaslarken karşımıza çıkan önemli ayrıntılardan birisi de sorumluluk hissinin kazandırılmasıydı, "Teorik bilgiler elbette önemli ama vicdan ve sorumluluk daha önemli" diyorlardı. Bu söylemlerinin ne kadar içselleştirildiğini ve hayata ne kadar yansıtıldığını görmek için hem ayrıntıları gözlüyor hem de bizim için çok olağan hale gelen olaylar karşısındaki tavırlarını öğrenmeye çalışıyorduk ama her defasın yeni bir şokla karşılaşıyorduk.