Akıl sağlığı da beden sağlığı gibidir. Onu düzenli beslemek gerekir.
Nasıl ki eksik yediğiniz her öğün, içtiğiniz her bardak su, vitaminsiz kaldığınız her gün vücudunuzun kimyasını bozuyorsa, okumadığınız, yazmadığınız, düşünmediğiniz, konuşmadığınız, sormadığınız, sorgulamadığınız her gün de beyninizi köreltiyor, düşünce alanınızı daraltıyor, bakış açınızı sıradanlaştırıyor ve giderek daha içe kapanık hale geliyorsunuz.
Peki internet, Google benzeri arama motorları, sosyal medya ve yapay zekâ benzeri dijital yenilikler bizi daha da sosyalleştiriyor ve mutlu mu ediyor yoksa kuş sütünün bile eksik olmadığı açık büfe saray sofralarında olduğu gibi gözümüzü doyursa da midemizi, beynimizi aç mı bırakıyor
Yoğun bir bilgi bombardımanı altındayız. Ne uzun süreli bir şey okuyup yazabiliyoruz ne de herhangi bir konuya odaklanabiliyoruz.
Okuduğumuz, öğrendiğimiz, izlediğimiz detayları, tekrar etmeye, beynimize kazımaya ne zamanımız var ne de sabrımız. Bu yüzden de öğrendiğimiz bilgileri ve izlediğimiz filmleri, birkaç hafta ya da birkaç ay sonra hiç duymamış, hiç izlememiş gibi hatırlamıyoruz. Çünkü tıpkı tıka basa dolu bir kutuya koyacak yer kalmadığı için dışarıda kalan eşyalar gibi belleğimizde de onları kaydedecek yeni alan açılmadığı için unutup gidiyoruz…
Beynimizi tembelleştirdik hem de çok tembelleştirdik. Yapay zekâ ile daha da tembelleştireceğiz gibi görünüyor.
Eskiden öğrenmek için çok çaba sarf ediyorduk. Çokça okuyor, uzun uzadıya yazıyor, aynı konu üzerinde günlerce, aylarca hatta yıllarca araştırma yapıyorduk.
Şu anda ise her bilgiye anında ulaşıyor, sınavlar nedeniyle 4, 5 seçenekli düşünmenin ötesine geçemiyoruz, birkaç yüz karakterli yazılar ve 40, 50 saniyelik görüntüleri bile sıkıcı buluyoruz.
Hollywood filmlerinde tempoyu sağlamak ve izleyenleri sıkmamak için her üç, beş saniyede bir sahne değişir. Çok kanallı televizyonlardan sonra ise izleyiciyi başka kanallara kaçırmamak için de benzeri yöntemler geliştirildi, sosyal medya da bu rüzgârdan etkilendi ve her şey hap gibi sunulmaya başlandı. Hızlı öğrendik, hızlı kullandık, hızlı yorulduk, hızlı tükendik…
Günde üç, beş saat antrenman yapan futbolcular maç boyunca sahada basmadık yer bırakmazlardı, şimdi daha az antrenman, daha çok oyuncu değişikliği, daha çok yabancı oyuncu ve sürekli değişen teknik adamlarla maçı daha izlenir hale getirmeye çalıştığımız gibi tembelleşen beynimizi, binlerce yıldır alışık olduğu sistemin dışında farklı bir düzene zorluyoruz.
Peki çok daha iyi mi oldu yoksa çok daha kötü mü
Büyük kentlere akın edenlerin yanı sıra tıpkı kent yaşamının yarattığı stresten kurtulup kendini doğaya atmak isteyenler olduğu gibi bu konuda da her iki görüşü savunan çok olacaktır.
Tüketim toplumlarını kurgulayanlar için tek kural vardır o da daha çok para ve güç kazanmaktır.
Üreten ve tüketenlere her ne kadar "velinimetimiz" deseler de pek çok konuda olduğu gibi onlar da umurlarında değildir. Yaşanan travmalar ve sosyolojik sorunlar keşke daha fazla ciddiye alınsa…