Destanlar diyarı Akşehir

Ülkemizde gitmediğim, görmediğim, gezmediğim çok az yer var sanıyordum meğerse daha pek çok yer varmış. Hem de en önemli yerlere bile yolum hiç düşmemiş. Konya Akşehir'i adım adım gezerken aklımdan geçen buydu. Her yönüyle böylesi muhteşem hikayeleri olan bir kent nasıl atlanır diye önce kendime hayıflandım sonra da sahip olduğunuz değerleri neden herkesle paylaşmıyorsunuz, anlatmıyorsunuz diye kenti yönetenlere, esnafa, halka, öğretmenlere serzenişte bulundum. Unutulmuşlar, dışlanmışlar, en acısı da fazlasıyla hak ettikleri itibarı nadiren görmüşler. Bu yüzden de içlerine kapanmışlar. Zaman zaman ilgi odağı haline gelseler de bu hiçbir dönemde süreklilik kazanmamış.

Peki bizi etkileyen neydi

Akşehir'i hep Nasreddin Hoca'nın memleketi olarak tanıdık, ötesine geçemedik. Onun olaylara filozofik espritüel bakış açısını ne ülke olarak yeterince kavrayabildik ne de dünyaya anlatabildik. Her konuda bir fıkrası vardı ve her biri derslerle doluydu. Üç, beş satırla bir kitaptan daha fazlasını anlatıyordu. Donanımlı, kıvrak zekalı, görmüş geçirmiş, biraz da muzip bir halk filozofuydu. Günümüzde yaşasaydı ne fıkralar üretirdi…

Birkaç örnek yazayım dedim birini yazsam diğerlerine haksızlık olurdu, en iyisi minik bir araştırmayla tümüne ulaşmaya çalışın çünkü okudukça daha fazlasını istiyorsunuz. Nasreddin Hoca Müzesi, türbesi, parkı, sokaklardaki canlı fıkra heykelleri hepsi etkileyiciydi ama sanki kent Nasreddin Hoca'ya küsmüş, küstürülmüş ya da unutturulmaya çalışılmış havası vardı. Gezerken kendinizi Nasreddin Hoca'nın kentinde hissetmediğiniz gibi yaşayanların da bunu yeterince hissettiklerini söylemek abartılı olur. Bende bıraktığı izlenim bu oldu. En önemli bir diğer özelliği ise Milli Mücadele'nin ve özellikle de Büyük Taarruz'un merkezi olması. Dünyanın en büyük destanlarından birisinin senaryosu burada yazıldı. Dikkatleri dağıtmak için taarruz öncesi düzenlenen askeri birlikler arası futbol turnuvası ve çok özel savaş taktikleri için de yine biraz arşiv karıştırmakta yarar var.

Mütevazı bir evin salonu büyüklüğündeki mini minnacık bir odada başta Mustafa Kemal olmak üzere dönemin en önemli komutanlarının aldığı kararların bugünkü varlık nedenlerimizden biri olduğu, bugüne kadar neden yeterince anlatılmadı Ve böylesi muhteşem bir müze neden her yıl milyonlarca ziyaretçi akınına uğramıyor..

Yıldırım Bayezid'inAnkara Savaşı'nı kaybetmekle kalmayıp, esir düştüğünü ve Akşehir'de 20 metrekareyi geçmeyen ve kimilerine göre çilehane, kimilerine göre ise zindan olan bir yerde sekizay esir hayatı yaşadığını ve yine kimilerine göre intihar ettiğini kimilerine göre hastalıktan öldüğünü kaçımız ne kadarını biliyor Kaçımız Osmanlı'nın bu dönemini merak edip gidip yerinde gördü..

Bu konuda da öncesi ve sonrasına yönelik çok etkileyici ayrıntılar var. Olur da giderseniz ve merakınız varsa günlerce ön araştırma yapmalısınız!..

Türbeler, müzeler, dergâhlar, hanlar, hamamlar, medreseler ve taş işçiliğinin en güzel eserlerini görmek mümkün. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un depremzedeler gibi hemşehrilerinin gözünde de farklı bir yeri var, neredeyse kentteki tüm eski yapıları aslına uygun bir şekilde restore ettirmiş ve her biri sizi alıp yüzlerce yıl öncesine götürüyor. Ülke genelinde yüzyılı hele hele yüzlerce yılı geride bırakan çok az esnaf bulursunuz Akşehir'de neredeyse her sokakta böylesi kurumlar karşınıza farklı hikâyeler çıkıyor…

Akşehir deyince hikâye çok. Kendini kentine adayan Belediye Başkanı Dr. Nuri Köksal'ın hikayesi de bir o kadar ilginç!

Lise yıllarında ayrı araçta bulunan dönemin Belediye Başkanı babası ve annesini trafik kazasında kaybediyor. Tıpı bitirip bir süre doktorluk yaptıktan sonra yoğun baskılar üzerine babasının başlattığı işleri tamamlamak için aday olup başkan seçiliyor, bir dönem başkanlıktan sonra mesleğine dönüp Akşehir'in en çok sevdiği doktorlardan biri oluyor. Onunla da kalmayıp kente ışık veren sosyal sorumluluk projelerine imza atan sivil toplum örgütleri kuruyor ve bir önceki seçimde yine halkın zorlaması ile aday olup başkan seçiliyor. Siyasetçilerin zor sokağa çıktığı bir dönemde o hep sokakta ve gören herkes kendisini saygıyla selamlıyor…