Altan Abi...

Altan Abi dün sonsuzluğa uğurlandı.

Yakın tarihimize ışık tutan çok yönlü isimlerden biriydi.

Cumhuriyet tarihimizin çok önemli bir bölümünü dolu dolu yaşamakla kalmadı, günlük yazıları ve ciltler dolusu kitaplarıyla da toplumsal hafızamız oldu.

Zincirlikuyu'da dün sabah Örsan Abi, ölüm yıldönümünde anıldı, akşam saatlerinde de Altan Abi toprağa verildi.

Her ikisi de medyaya isimlerini altın harflerle yazdırdılar. Ruhları şad olsun…

Ben onlar için hem çömezin de çömezi hem de "Baba dostu"ydum.

Onlar mesleklerinin zirvesindeyken, dolayısıyla çok meşgulken, bir üniversite öğrencisi olan ben, Mustafa Kemal'in de bizzat kutladığı, Cumhuriyet tarihimizin en uzun ömürlü dergilerinden Eğitim Hareketleri'nin editörlüğüne soyunmuştum.

Baba Hıfzırrahman Raşit Öymen yaşama veda ettiğinde de onca yıllık emeğin bir yansıması olan son özel sayıyı ben yayına hazırlamıştım. Bu vesile ile çok geniş bir yelpazedeki Öymen ailesini fazlasıyla yakından tanıma olanağı bulmuştum.

Altan Abi ve Onur Abi'nin bir süre önce babalarını anlattıkları "Başöğretmenin İzinde" kitabı aslında tüm eğitimciler ve özellikle de öğretmenlerimiz için bir başucu referans kaynağı niteliğinde. Osmanlı'dan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçişte ve sonrasında yaşanan ayrıntılar öylesine titizlikle araştırılmış ve kaleme alınmış ki son mirası o oldu.

Kitapta değişim sürecinin mimarlarından biri olan "Mustafa Kemal'in Öğretmenleri"nin yaşamları, verdikleri mücadeleler ve vatana, millete aidiyetleri anlatılıyor.

O dönem eğitimcilerinden pek çoğunu Eğitim Hareketleri'nin yazarı oldukları için yakından tanıma fırsatı buldum. Hem kendileri hem de çocukları, devletin o yok yıllarda kendilerine sunduğu imkanları hak edebilmek için dur durak bilmeksizin ömürlerinin son anına kadar çalışarak hem de çok çalışarak geçirdiler…

Kızı Aslı veda konuşmasında gözyaşları içerisinde "Babamın sevildiğini biliyordum ama inanın bu kadar sevildiğini bilmiyordum" derken yakın çevresine saçtığı ışıkla aydınlanan herkesin hislerine tercüman oldu.

Demokrattı, hoşgörülüydü, eğiticiydi, uzlaştırıcıydı, sabırlıydı, paylaşımcıydı, değer verendi, nazikti, zarifti, örnek bir beyefendiydi...

Çocuk yaşlı, okumuş okumamış, aynı görüşte ya da karşı görüşte olması onun için hiç fark etmezdi. Herkese karşı sımsıcaktı.

12 Eylül'de derginin son rötuşları üzerinde çalışmak üzere buluşmuştuk. Ankara çevresindeki askeri birlikler ve araçlar dikkatimi çekmişti, ne oluyor diye sordum, birçok yeri aradı tedirgindi. Oysa o noktaya gelinmemesi için CHP Genel Sekreter Yardımcısı olarak ne yoğun çabalar harcamıştı! Ertesi gün işsiz, güçsüz, sıradan birisi olarak ortada kaldı. Tutuklanırım diye bir endişesi yoktu ama tutuklansa da eminim ki çevresini yatıştıran yine o olurdu…

Detaylarını çok anlatmazdı ama gençliğindeki tutuklanma hikayesi tam bir komedi. Uçak saatini kaçırma üzerine yapılan bir muhabbette kulak misafiri olan birinin "Altan Öymen uçak kaçıracak" ihbarı üzerine göz altına alıyor ve günlerce hapishanede kalıyor. O nesiller öyleydi. Onca darbe gören Demirel'e Genç Bakış'ta en çok sorulan sorulardan birisi de darbeler olurdu ama "askerimizi, kurumlarımızı yıpratmayalım" diye hep geçiştirdi…