Hep şiddet içeren dizilere mecbur muyuz

Televizyon dizilerimiz ile kültür turizmi açısından gurur duyanların sayısı az değil. Özellikle bizim dizilerimiz çevre ülkelerdeki vatandaşlar tarafından izleniyormuş. Hatta bizim artistlerimizi sanatçılarımızı bizden iyi takip edenler varmış. Ben bu vesileyle kültür turizmine katkıda bulunanları kutluyorum ama iki konuda da üzüntümü dile getireceğim. Birincisi kültür turizmini niçin sadece televizyon dizilerine indirgiyoruz, bizim isterekranlar aracılığıyla olsun ister dizi film ister belgesel tadında olsun çevre ülkelere ve hatta dünyaya sunacağımız bir kültür hazinemiz yok mu Medeniyetlerin üst üste yaşandığı bu kavimler kapısı ülkede tüm dünyanın merak ettiği kültür birikimi mevcuttur...

Öte yandan ülkemizin coğrafyasında otantik hayatlar, geleneksel lezzet duraklarımız, birbirinden enfes yemek kültürümüz, turşu kültürümüz, peynir kültürümüz; üzüm, incir, zeytin gibi stratejik ürünlerimiz niçin reklam edilip de dünyaya anlatılmaz da Türkiye'yi dizi filmlerle tanıtmaya odaklanılır..

İkinci önemli üzüntüm de oynatılan dizi filmlerin öncesinde yayınlanan anons... Filmin şiddet ögesi içerdiği ve yedi yaşından üstündekiler için uygun olduğu anonsunun yapılması. Niçin Niçin illa ki şiddet içermek zorunda bir film Şiddet içermeyen film yapılamıyor mu Yoksa izlenmez diye mi endişe ediliyor Bu seyirci şiddet mi seviyor Neden bir defacık olsun yedi yaş altındaki çocuklar için de dizi hazırlanmıyor Çocuklar illa ki çocuk kanallarına niçin yönlendiriliyor Bu konuda değerli senaristlerimize, yönetmenlerimize yapımcılarımıza sesleniyorum. Hep şiddeti, hep kötüyü, hep toplumun aile yapısını rencide edici ve zedeleyici çalışmalar yerine biraz da örnek insan üzerine, örnek aile üzerine örnek anne veya baba üzerine bir çalışma yapın ne olur... Böyle tarihe geçin... "Eskiden dizilerde aile olmak öğretilirdi. Şimdiki dizilerde aile yıkmayı öğretiyorlar" diyen sinemanın duayenlerine kulak verin. Saygılarımla...

Ömer Reşat Altınok

Akraba evliliklerinde "sevgi" aranmaz mı

Büyük hatalardan birisi de bu tür akraba evlilikleri yapılırken eşlerin birbirine olan "sevgi" duygusunun görmezden gelinmesidir. Hangi sebeple olursa olsun akraba evliliklerinde de olsa eşlerin birbirini "severek evlenmesine" özellikle dikkat edilmelidir.

Birbirlerini sevmeyen veya sevemeyen iki genç sırf aileler arasında herhangi bir mantıklı sebeple evlenmeye zorlanmamalı. İki ailenin büyükleri birbiriyle ailecek iyi anlaşıyor diye çocuklarının da iyi anlaşacağı zannedilmesin. Nitekim böyle nice evliliklerde büyükler güle oynaya yaptıkları düğünle iki farklı ailenin kültürünü, geleneğini, anlayış farklılığını iki körpe çocuğun omuzuna bırakıyorlar. Kendileri sonra kendi hayatlarına dönerken o yavrucaklar birbirinin hayat tarzını özümsemek zorunda kalıyor.

Kendi ailesinin yanında iken naz ile büyüyen gelin veya el bebek büyüyen damat, karşı ailenin gelenek görenekleriyle, hayat anlayışıyla karşılaştığında şoke oluyor ve bu hayata uyum sağlayana kadar hayli sıkıntı çekiyor. Kimi bu uyumda başarısız oluyor, kimi başarısızlıklarla dolu bu evliliğe sorun olarak bakıyor.

Böylece güle oynana yapılan nice düğünler, ağlaya sızlaya yıkılmaya mahkûm oluyor. Mutsuz evlilik, yeni evlileri yeni karı kocayı çift olarak huzursuz ediyor. Tabii bu huzursuzluk akraba olarak iki aileyi birden huzursuz ediyor. Öyle ki kimi ailelerde bu hatalar sebebiyle yılların birbirine dostu tanıdığı veya akrabası olan dünürler bir daha görüşmemek üzere birbirinin kalbini kırarak birbiriyle cebelleşerek hatta kavga ederek bu hatanın bedelini bir ömür ödemek zorunda kalıyorlar. Sonuçta siz çocuklarınız hakkında elbette ki nice olumlu düşünceler ve beklentiler içinde olabilirsiniz. Ama yine de onların birbirine hiç olmazsa uyum sağlayabilecek olmalarını geribildirim olarak almadan onları birbiriyle yuva kurmaya mecbur bırakmayın... Sağlık ve mutluluk dileklerimle.