Oray Eğin

Haberturk

İstihbarat ve gazetecilik

Pazar günü pek haber olmadığı ve yazı işlerinin büyük bölümü çalışmadığı için de gazeteler ertesi gün şişirme çıkar. Hürriyet yazı işlerinde de 3 Kasım 1996 böyle bir gündü. Ertuğrul Özkök izinliydi, o gün de masada Nurcan Akad oturuyordu. Sıradan haber akışı içinde hep beraber yine de gazeteyi bağlamışlar, birinci sayfayı hazırlamışlar ve çok da g

Genel Başkan'ın bütün adamları: Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu'nun medya kavgası

I. Her şey zabıta baskınıyla başladı Yayın yönetmeni Metin Yılmaz'ın telefonu çaldığında birinci sayfanın manşetini düşünüyordu. Sözcü bir manşet gazetesi olduğu için en önemli unsur kapaktaki slogandı. Henüz yazı işleri toplantısına epey vardı ama önündeki ekrandan akan haberlerden hangisinin tepeye çıkacağı aşağı yukarı belliydi. Telefon o sırada

Abbas!..

Hıncal Uluç sık sık basını eleştirir, mesleğin temel kurallarının bile yapılmadığından şikayet eder, "Mehmet Ali Abi olsa" diye gazeteciliği yanında öğrendiği Kışlalı'nın kurallarından bahseder ve hep "Gazetecilik bitmiş," diye yazardı. Bir gün, tam da "Gazetecilik bitmiş bu ülkede," diye yola çıkıp Hıncal'ın Yeri'ne sık sık konuk olan Holly'i araş

Bir Alman, bir Türk, bir Fransız bir gün...

Sanat üzerine doktora yaptığı yıllarda tezinden çaldığı zamanı genç zengin kadınları etkilemeye harcayan en yakın heteroseksüel arkadaşım bir akşam hep beraber Marais'de "muhteşem" bir restorana gitmemizi önerdi. Beklentiyi o kadar yükseltti ki burasının dünyanın en iddialı yemek şehirlerinden birinde henüz keşfedilmeyen bir hazine olduğunu düşündü

Taksi sorununa çözüm taksiye binmemek olmalı

Dün gece Habertürk'te yayına katılan Ekrem İmamoğlu sık sık dile getirdiği gibi İstanbul'da ulaşım sorununu çözmenin yolunu taksi sayısını artırmak olduğunu tekrarladı. Taksi bulunamadığını sokağa çıkan herkes biliyor, ama bu tartışmada ısrarla bir konu görmezden gelinmiyor. Taksi bulamamamızın nedeni araç sayısındaki eksik değil, mevcut araçların

Özlemiş miydik

Nereden baktığınıza bağlı olarak 2016-2020 arası Amerika'nın ya aklını kaçırdığı, dünyadaki prestijini yitirdiği veya en değerli ihraç ürünü demokrasinin evde bile işe yaramadığı ve gerçek yüzünün ayyuka çıktığı yıllardı. Amerikalıların azımsanmayacak bir kısmı Donald Trump'tan son derece memnundu; iş dünyası onun liderliğinde daha da zengin oldu,

Momo'ya kim yemeğe gelir

Cüneyt Arkın'ın o meşhur filminde en çok güldüğüm sahne "Hayır, ölmedi Ölmüş olabilir," diye atılan tokatlar değil. İhsan Bey'in ölmüş olabileceğinin kanıtı olarak "Burada smokin ceketi yok, kimse smokiniyle tren yolculuğuna çıkmaz," denmesi. Bütün genellemeler gibi bu da yanlış tabii. En azından ben smokiniyle tren yolculuğuna çıkan bir kişi tanı

Türkiye popüler kültüründeki hemen herkes buradan geçti: Power FM'in sözlü tarihi-II

Meltem Cumbul'la tanıştığımda ya 17 ya 18 yaşındaydım. Tam hatırlamıyorum çünkü yaşımı gizliyordum. Önceki gün New York kaldırımlarında yürürken "Sahiden o yaşta mıydın" dedi, hesap yapınca da gerçek ortaya çıktı: "Biz seni o zamanlar bayağı ciddiye alıp dinliyorduk." Meltem Cumbul'la tanışmadan önce Meltem'i çok iyi tanıyordum. Radyotek'te Londra'

30 sene önce Taksim'de bir bodrum katında Türkiye değişti: Power FM'in sözlü tarihi

Gözlerini yeni yeni dünyaya açan, yabancı dergileri takip eden, yabancı müzik dinleyen biri için 90'lı yılların hemen başındaki Türkiye çöl gibiydi. Ama çölde su bulmuş gibi heyecanlı ve umutluyduk da bir yandan. Bir değişim başlamıştı. Blue Jean dergisi, Ömer Karacan'ın programları adeta bir gençlik hareketinin gelmekte olduğunun habercisiydi. Ve-

Born to Run

Ahmet Tulgar'ın içinde İbrahim Tatlıses, Sezen Aksu, Reha Muhtar, Gaffar Okkan, Mehmet Ağar, Ömer Madra, Enis Batur, Bucak aşireti, Mehmet Y. Yılmaz, Kadir İnanır, Sırrı Sakık, Can Ataklı, Başpehlivan Ahmet Taşçı, Ali Saydam, Murat Belge geçen hikayesinin bir yerlerinde ben de vardım. Bu upuzun listeye daha da fazlası eklenebilir. Ahmet Tulgar'ın b