Türk ve Avrupa TV'lerinin farkı!

2002 yılında işim gereği Hollanda'ya taşındım... 4 yıl Hollanda'da görev yaparken, bu süre içinde Avrupa'nın bir çok ülkesine de gitme fırsatım oldu. Gerek Hollanda'da, gerekse Avrupa ülkelerinde televizyon kanallarında dikkatimi çeken çok önemli bir detayı, ayrıntıyı ve yayın politikalarını sizinle de paylaşmak istiyorum.

Avrupa ülkelerinde yayın yapan televizyon kanallarında cinayet, kadına yönelik şiddet, gasp, yağmalama, tehdit vb. hiç bir haberde olayı ayrıntılı şekilde gösteren görüntüler ekrana yansıtılmaz. Haber verilir, haberin görüntüleri ise olay yerinden flu bir şekilde izleyiciye aktarılır. Ne silah, ne bıçak, ne bomba, ne zincir, ne karısına şiddet gösteren adamın bıçaklarken görüntüleri, ne de trafikte tekme tokat birbirine giren insanların hiç biri detaylı şekilde gösterilmez.

Hatta isimler ve fotoğrafları da verilmez. Ama bugün ülkemizdeki tematik kanallar da dahil olmak üzere merkez medyadaki haber bültenlerini izlediğinizde kelimenin tam anlamıyla kanımızı donduran görüntülerle karşılaşırsınız. Hatta bazı televizyon kanalları ise daha çok reyting damıtmak için haber işini tamamen asayiş bültenine dönüştürmüş durumda. Açıkça diyebiliriz ki, bu televizyon kanallarını izleyenlerin-çocuklarımız da bu saatlerde ekran başında oluyor-psikolojileri öğütülüyor, kışkırtılıyor, saldırganlık dürtüleri harekete geçiriliyor, her insanın içinde varolan kötücül duygular harekete geçiriliyor. İşte bu televizyon kanallarındaki şiddet görüntülerini izleyen bir öğrenci, silah kiralıyor ve müdürünü gözünü kırpmadan katlediyor.

Bu televizyon kanallarını izleyenler, trafikte yaşadıkları minik bir sorunda bile birbirlerine tekmelerle sopalarla saldırıyor. Makaleme haber bültenlerini eleştiriyorum ama merkez medyada yayınlanan dizilerine de parantez açmak zorundayım. Tam manasıyla şiddet kültürünü özendiren dizilerde de reytinge olta atmak için senaristler her hafta dozajı sürekli artıracak şekilde kalemlerini izleyicilerimizin ve toplumumuzun vicdan damarlarına saplıyorlar.

Toplumumuzun uzlaşmacı kimliğinden uzaklaşması, her sorununu kavga ve gürültüyle çözmeye çalışıyor hale gelmesinin temelinde okuduğumuz, izlediğimiz şeylerin ruhlarımızda bıraktığı derin izlere bakmamız gerektiğini düşünüyorum. Yeri gelmişken siyasetçilerimizin üslubuna da bir parantez açmak isterim: Bazen TRT 3 kanalından yayınlanan Meclis TV oturumlarına bakıyorum...

Meclise vekil olarak gönderdiklerimiz de sürekli birbirleriyle kavga ediyorlar, birbirlerine sataşıyorlar, kürsüde konuşan vekilin sözünü kesiyorlar, bağırıyorlar, çağırıyorlar...

Meclis Başkanı veya Başkan Vekili, tansiyonu düşürebilmek ve atmosferi dağıtabilmek için sürekli oturumlara ara vermek zorunda kalıyor. Konumuzu dallandırıp budaklandırmadan Avrupa ve ülkemizdeki müzik kanallarına da bakalım.

Avrupa'da müzik kanallarına açıp baktığınızda yayını sunan sunucu kızların, bizdeki gibi derin dekolteli, uzun yırtmaçlı, mini etekli, dişiliğini ön plana çıkararak klip sunduklarını göremezsiniz.

Avrupa kanallarında bizdeki gibi erkeklerin cinsel dürtüleri hedef alınmaz, şarkıların takdimi veya sunulmasında vj, dj şarkının veya klibin önüne geçmez. Türkiye'mizde özellikle merkez medyada reality show olarak sınıflandıran programlarda da toplumumuzun nasıl çürüdüğü veya çürütüldüğünü görmeniz mümkündür. Sabah başlayıp öğleden sonrası kuşağını da işgal eden bu programlar sadece reyting getirdiği için, kimin eli kimin cebinde belli olmayan tipleri, ahlaksızlıkta zirve yapmışları, karmakarışık gönül ilişkilerini tepe tepe kullanmaktadırlar.