Şiddeti, 'kültür' ile aşabiliriz

İstanbul'da 74 yaşındaki okul müdürü İbrahim Oktugan, disiplinsiz davranışları nedeniyle okuldan atılan 17 yaşındaki eski öğrencisi tarafından silahla vurularak öldürüldü. Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, eğitimcilere yönelik saldırılara ilişkin 4 eğitim sendikasının başkanlarıyla görüştü. Ayrıca "Öğretmene şiddete yasal düzenleme" ile ilgili açıklama yaptı. Önümüzdeki hafta Meclis'e gelecek Teklif'in, Haziran başında yasallaşmasını beklediklerini belirtti. Tekin, eğitim çalışanlarına yönelik şiddette öngörülen cezanın yüzde 50 oranında artırılmasının teklif edildiğini söyledi; şiddet fiilinin doğrudan tutuklama sebebi sayılmasını ve cezalarının ertelenmemesi gerektiğini vurguladı. İbrahim öğretmenin yaşamına kasteden çocuğun ifadeleri basına yansıdı Arkadaşıyla konuşmaları da Bunlardan yola çıkarak üzerinde düşünülmüş, tasarlanmış bir cinayet olduğu algısı ağır basıyor Peki bir çocuk, 17 yaşında bir genç bu hâle nasıl gelir.. Yaşıtlarıyla bir şiddet planının ayrıntılarını konuşması nasıl bu kadar 'normalleşmiş' olabilir.. Babam, rahmetli Nihat Saydam 1920'lerin Türkiye'sinde yurt dışına gönderilen ilk mühendislerdendi. Döndükten sonra kendisine, yeni yeni oluşmaya başlayan özel sektörden teklifler gelmeye başlıyor. Devlete borcunu ödeyelim, gel bizimle çalış, diyorlar Nihat Saydam Bey şöyle cevaplamış: "Benim Türkiye Cumhuriyeti'ne olan maddi borcumu ödeyebilirsiniz de manevi borcumu nasıl ödeyeceksiniz" Millî mutabakat ve millî inanç meselesini sağlayan unsur; bir kültürel devrim, bir kültürel değişim süreciydi. Yani Cumhuriyet'in inşası döneminde insanların hep birlikte uğruna mücadele ettikleri zihniyet, genç kuşaklara aşılanabilmişti. Buna karşın bugün toplumlarda ve değer sistemlerinde, inanılmaz bir erozyon var. Elbette, 'ısı kalkanı'nı oluşturmuş, aile terbiyesini ve toplumsal ahlakı çocuklarına aktarabilmiş aileleri ve gençlerimizi tenzih ederiz. Ancak, bilgisayar oyunlarının, televizyon programlarının, sosyal medyanın etkisinde denetimsiz ve korumasız bırakılmış kahir sayıda çocuk olduğunu da gözlemliyoruz. Oralarda bizi endişelendiren ne var Bir kere değer sistemi yok Karmakarışık mesajlarla dolu, emeksiz, zahmetsiz kazanılmış hayatlar, zorbalıkla tesis edilmiş itibar(!), şiddet; yani dibin de en dibi var Bir başka deyişle millî kültürümüzü bertaraf ve berhava eden bir akım içindeyiz. Pek çok ailede 'kültürel akümülasyon', yani anne ve babanın ta Cumhuriyet'in inşa döneminden taşıyıp getirdiği inanç sistemiyle beslenmiş değerlerle büyütülmüş çocuklar yok ne yazık ki Ayağını toprağa basmadan, mahallede arkadaşlarıyla oynamadan yetişen çocuklar var. Bu noktada sadece ailelere değil, toplumun her kesimine düşen çeşitli görevler olduğu düşüncesindeyiz. Özel sektöre, kamu kurumlarına, yerel yönetimlere, gençlere, yaşlılara En başta da bir 'Millî Kültür Politikası Stratejisi'ne ihtiyaç söz konusu Çünkü bu dipsiz kuyudan çıkışın yol haritası odur...Günün sözü''Bizi yok edecekler şunlardır: İlkesiz siyaset, vicdanısollayan eğlence, çalışmadan zenginlik, bilgili amakaraktersiz insanlar, ahlaktan yoksun iş dünyası ve insansevgisini göz ardı etmiş bilim."Mahatma GandhiGözümüze takılanlarFairy'nin 5 yıl önce Gıda Kurtarma Derneği iş birliğinde başlattığı "Boşa Harcama" projesinin elçilerinden yemek yazarı ve Şef Refika Birgül, bir çöp konteynerindeki gıdaları görünce, video kaydı alarak gıda israfına dikkat çekmek istemiş. Ülkemiz kişi başına en çok gıda israfının yapıldığı 10 ülke arasında 3. sıradaymış. Satın aldığımız ekmeğin 34'ü, kök sebzelerin 20'si, deniz ürünlerinin 12,5'i, kuru baklagilin 32'si, kırmızı-beyaz etin 17'si, süt ve süt ürünlerinin 41'i çöpe gidiyormuş. Türkiye'de günlük israf edilen ekmek sayısı 4,9 milyon imiş. "Boşa Harcama" projesiyle bugüne dek 55 milyon öğün kurtarılarak ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmış; Ramazan ayında Türkiye'nin ilk gezici gıda bankası devreye alınarak aylık 1,2 milyon kişiye ulaşılmış (Ersin Kaynak,