Korksak mı!

İstiklal Marşı'mızın ilk cümlesi, ülkemizin, milletimizin DNA'sının anahtarıdır: "Korkma!" O nedenle başlığa cevabımız; tabii ki hayır! Bu millet, 15 Temmuz'un ümüğünü sıkıp kenara fırlatmış Kalıntılarından, taktiklerinden mi korkacak Yine de şunu hep hatırlamalıyız: Teyakkuz hâlinde olmak, gereken tüm önlemleri almak, ihanet şebekelerinin kuyruklarını kaldırmalarını engellemek sadece devletin değil, vatanını seven tüm münevverlerin asli görevidir. Her şeyi bir tarafa bırakalım; hükûmete ve millete 'operasyon çekmeye' çalışan çetemsi grubun önemli elemanlarından Serdar Sertçelik'in (dava dosyasındaki adıyla M7) yakalandıktan sonra itirafçı olmayı kabul etmesi; sonrasında elektronik kelepçe takılarak adli kontrol şartıyla serbest bırakılması ve nihayetinde elini kolunu sallaya sallaya yurt dışına kapağı atması akıllara durgunluk verecek bir süreçtir. Biz adliye muhabiri de değiliz, hukukçu da Ancak işin iletişim ve ilişki yönetimi boyutu, tüm diğer boyutlarından çok daha acil olarak öne çıkmaktadır. Bu gibi durumlarda, yani krizlerde, üç soru sorulur: 1. Hasar var mı (Yoksa, kriz de yoktur. Unutulmamalı ki 'negatif algılama' da bir hasardır) 2. Varsa, kaynağı ve boyutu nedir 3. Krizin yönetiminin ve iletişiminin yönetiminin planlaması var mıdır (Bu ikisi ayrı şeylerdir; yönetimleri de farklıdır)Yukarıdaki üç yalın sorudan yola çıkılarak hareket edilmezse, işin sadece adalet boyutu ve baş aktörlerin cezalandırılmasıyla ilgili adımlarla yetinilirse; ortaya atılan vaatler, slogan seviyesinde kalır ve pek bir işe yaramazlar: "Oyunlarını da kurdukları tuzakları da yerle bir edeceğiz.""Boyun eğersek boyumuz devrilsin.""Göz açtırmadık, açtırmıyoruz ve açtırma-yacağız.""Bürokratik vesayete fırsat vermeyiz.""Düzenlerini başlarına yıkıyoruz, yıkmaya da devam edeceğiz."Sonuna kadar gidip, o yapıları adalete teslim edeceğiz.""Gereğini yapacağız.""Göz yumarsak gözümüz çıksın."İşin 'iletişim boyutu' ihmal edilir, yönetimi yapılmaz ve dahası medyaya terk edilirse tüm bu vaatler havada kalır ve etkilerini yitirirler.Peki, ne yapmalı1. Hız, en kritik faktördür. İletişim derhâl planlanmalı ve harekete geçilmelidir (Dosyanın tekâmülünü ya da yargı sürecinin başlamasını beklemek yanlış olur).2. Tüm safhalar bütün açıklığı ve şeffaflığıyla (bu iki kavram birbirinden farklıdır) paylaşılmalıdır.3. İletişimin odağında; mikro düzeydeki bilgilerden ziyade, komplonun genel hatları ve ayaklarıyla ilgili aşama aşama bilgi verilmesi yer almalıdır. Oysa şu sırada gözlemlediğimiz kadarıyla, olayın iletişimi TV yorumcularına ve gazetecilere bırakılmış gibi...İletişim, sürekli doldurulmak isteyen bir kanal gibidir... Onu siz doldurmazsanız, başkaları doldurur... Hem de dilediği gibi...Günün sözü''Bir ülkede dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün sağladığı çıkardan daha verimli olursa o ülke batar."MontesquieuGözümüze takılanlarİletişim hizmetlerinin ülkemizdeki büyük bir eksiğiydi; poll Yani 3-5 soruluk, halkın ya da hedef kitlenin nabzını tutan anketler Özellikle ABD'de siyasiler hapşırsa, daha siz "çok yaşa" diyemeden hemen bir poll yayınlanır; en önemli özellikleri de hızlarıdır zaten Şimdilerde ülkemizdeki bu boşluğu Areda Survey'in doldurmaya başladığını görüyoruz. İşte son günlerin önemli gündemleri için yaptıkları farklı araştırmalardan birkaç örnek: