Affedilen darbeciler, şimdi tehdit ediyorlar!

28 Şubat darbesinin mahkumu Çetin Doğan, cezaevinden çıkarken yine darbeciliğini ve nankörlüğünü tekrarlamış:

"Af söz konusu değil doğrudan doğruya Anayasal görevin Cumhurbaşkanı tarafından net olarak yerine getirilmesidir" demiş..

O zaman buyrun, Anayasa'nın 104. maddesine bakalım:

"D. Görev ve yetkileri" başlığını taşıyor, madde..

Maddenin içeriğine gireceğim ama..

"Görev ve yetki" ile ilgili hususların tek bir başlık altında toplanması bile darbecilerin anayasasının değişmesi noktasındaki taleplerin haklılığını ispatlıyor.

Görev başka..

Yetki başka..

Görev, yapılması zorunlu olan husus.. Yapılmadığı takdirde sorumluluk da gerektiren bir konu..

Yetki ise, yapılıp yapılmaması hususunda takdir hakkı olan ve tercihte bulunma imkanı olan ve yapılmasında da yapılmamasında da sorumluluk olmayan husus..

12 Eylül darbecileri, kendilerinden sonra gelecek darbeciler de, böyle tepe tepe kullansınlar diye..

Muğlak, lastik gibi çektikçe uzayan ifadelerle anayasa yazmışlar..

Görev ve yetkiyi, tek bir başlık altında maddeye koymuşlar..

Yani domatesi de elmayı da aynı çuvala doldurmuşlar..

Şimdi yeni yetme darbeci Çetin Doğan da, o maddeyi istediği gibi kullanmaya kalkıyor..

Kalkıyor da, duvara da tosluyor..

Af diye tanımladığımız yetki, 104. maddede Cumhurbaşkanı'na verilirken, şöyle ifade edilmiş:

"Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebiyle kişilerin cezalarını hafifletir veya kaldırır."

Hukukçu olmanıza gerek yok..

Anayasa, Cumhurbaşkanı'na iki ayrı yetki sunmuş..

Birisi cezayı hafifletme.

Diğeri de, cezayı kaldırma..

"Çetin paşa bunadı. Bir büyüklük gösterin, çıkartın" diye yalvarırlarken..

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir anlığına, bu nankörlerin dediği gibi, anayasal düzenleme gereği mecbur olarak bir karar alması gerekiyor idiyse..

Maddedeki "cezayı kaldırır veya azaltır" ifadesinin "cezayı azaltma" kısmını uygulardı..

Bunlarla alay edercesine..

"Cezanız müebbetmiş. Cezanızı 15 yıla indirdim" derdi..

"801595.. yaşarsanız çıkarsınız" derdi..

Devamında da, "Siz çok biliyorsunuz ya.. Madem öyle.. İşte böyle.. Anayasadaki maddeyi uyguladım mı, uyguladım. Haydi ikileyin" derdi..

Son olarak da, "Haydi anca gidersin Çetin efendi.. Eşiniz hanımefendi ile, damadınız Dani Rodrik'e de selam götürmeyi unutmayın" derdi..

Olur biterdi..

Ama nankörlük de bunlarda..

Despotluk da bunlarda.

Suçu inkar etmek de bunlarda..

Tehdit de bunlarda..

Ben sergilenen nankörlüğün, Çetin Doğan ile sınırlı olduğunu sanıyordum..

Genelkurmay'da, Anayasa Mahkemesi üyelerinden başlayın, Yargıtay üyeleri, Danıştay üyelerine brifing veren..

Yüksek yargı üyelerinin selam çakmaları tamamlanınca, ertesi günü Emin Çölaşan'ından Ertuğrul Özkök'üne kadar sözde gazeteciler karşısına oturtup, o tarihteki Başbakan Erbakan'ın fotoğrafını ekrana getirip, "İrtica ile mücadele ediyoruz" diyen darbeci Erol Özkasnak da, Çetin Doğan'dan az değilmiş..

Özkasnak da bakın neler demiş:

"Bu karar, anayasada belirten Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkisinin gereğini yapmasıdır, üstelik bir yıl gecikmeli olarak. Bizim yaşlarımızda bir yıl çok uzun bir süre!"

Yani diyorlar ki, elimize tekrar yetki geçerse, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ı, af yetkisini bir yıl geciktirdiği için idam sehpasında sallandırırız..

Kimse "yok canım, öyle demedi" demesin..

"Gerekirse silah bile kullanırız" diyen vicdansız sahtekarlar, bu ülkede yüzbinlerce genç kızın eğitim hakkını ellerinden alan düzenbazlar, isimlerinin başındaki "orgeneral" sıfatını taşıdıklarında dahi yaptıkları yapacakları sadece hükümeti devirmekle sınırlı kalmış ise..