İşin sonu: "Seyircisiz Kongre"

Milli Eğitim Bakanlığı'nın müfredat değişikliği konuşulurken..

"Yusuf Tekin çok birikimli bir isim, müfredat değişikliğini yaparsa o yapar" diye övgüler dizildiği bir dönemde, özellikle biyoloji alanında müfredat değişikliğinden geri adım atıldığı iddiaları tartışılıyor iken..

Özellikle de Marksist kafalı geri zekalılar, sanki yaratılış inancı; ilk insan Hazreti Adem'den bu yana, İslam inancının temel prensibi değilmiş de, 1950'lerde doğan ve televizyonda dansöz oynatmasıyla meşhur Adnan Oktar ile dünya gündemine girmiş gibi, "Adnancılar kaybetti" bakış açısını topluma empoze etmeye çalışırken..

Diğer taraftan ise Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi müfredatında, savunma sanayii ile ilgili yapılan çalışmaların ayrıntılarının bulunmasını, "savunma ile dinin ne alakası var" diye yorumlayan ateist kafalar itirazlarını, "dinin cihattan ibaret olduğu" temel bilgisinden mahrum olarak yapmayı sürdürürler iken..

Aynı zamanda da biyolojiden din kültürüne, matematikten fizik ders kitabına kadar; her birinin başında ne alakası varsa Mustafa Kemal'in gençliğe nutkunu veya başka bir anlatımını yerleştirenlere tek kelime edemedikleri tartışılırken..

"Tayyip Erdoğan Amerika'ya gidiyor mu gitmiyor mu, son durum nedir" Tartışmaları körüklenirken..

Amerika'da profesörler, İsrail soykırımına karşı çıktıkları için yerlerde süründürülüp gözaltına alınıyor, ters kelepçeler yapılıyorken..

100 binlerce gencin mağduriyet yaşadığı başörtü yasağının ve imam hatiplere katsayı zulmünün uygulandığı 28 Şubat darbesi için, çağırdıkları mahkemeye gelip de "şikayetçiyiz" bile diyemeyen Saadet Partililerin çıkarttığı Milli Gazete'nin şimdi "dosyası kapatılan muhtıra" başlığı atarak, 27 Nisan e-bildirisinin hesabının sorulmasını istiyormuşcasına algı oluşturuyorlar iken..

Ben başka bir konuya yorum getirmek istiyorum.

Hatta yorumladığım konuda da iddialıyım.

Bu konuyu yeterince tartışırsak, diğer konuların hepsinde de isabetli sonuçlara kendiliğinden varacağız demektir.

Bu kadar önemsediğim konu ne

İyi Parti'nin dünkü kongresi.

İyi Parti iktidara geliyoruz derken dün vardığı sonuç şuydu:

"Kongreyi seyircisiz olarak yapacağız"

Oysa politika demek şov demektir..

Parti demek kongre demektir.

Kongre demek gövde gösterisi yapmak demektir.

Ama gelin görün ki, bu milletin dünya egemenlerine karşı ümidi olan Tayyip Erdoğan'ı Netanyahu'ya benzetme saygısızlığına cüret eden Meral Akşener bugün partisini, seyircisiz kongre yapma noktasında.

İşte böyle olursunuz..

Hamas terör örgütü derseniz, Allah'ın gücüne gidecek söylemlere imza atarsanız, seyircisiz kongre yapacak seviyeye düşersiniz.

Dünkü kongrede konuşuyor Meral Akşener:

"Bugün karşınızda bu kürsüden son kez konuşuyorum."

Hani daha Başbakan olacaktın sen ne çabuk pes ettin Meral abla

Devam ediyor Meral hanım:

"Rabbime şükürler olsun ki, bugüne kadar verdiğim tüm kararların hep arkasında durdum..

Mesela; 28 Şubat'ta herkes korkudan susup otururken, ölümle tehdit edilmeme rağmen, vesayetçilere karşı tutum aldım ve haklı çıktım. Mesela; 2001 yılında herkes makam-mevki hayalleri kurarken, 'Türk demekten imtina edenlerle yol yürünmez' diyerek daha yolun başında onlardan ayrıldım."

Şu riyakarlığa bakın.. Daha birkaç yıl önce 28 Şubat davasına çağrıldığında darbe mi değil mi bilmiyorum siz değerlendirin korkaklığını gösteren Meral Akşener, şimdi siyaseti bıraktığını iddia ederken bile 28 Şubat vesayetçileri tanımlaması yapıyor.

28 Şubat vesayetçileri diyorsan mahkemede niye korktun Meral hanım.