28 Şubat'ta "Tahliye edin", Sinan Ateş'te "Merhaba diyeni de içeri atın"!

1978'lerde Bülent Ecevit kadrolaşmak için, normal koşullarda 3-4 yıl eğitim görülerek alınan öğretmenlik diplomasını, hızlandırılmış eğitimle 2-3 ayda verilmesini sağlamıştı..

Şimdi o günün uşakları, AK Parti iktidarına, öğretmenliğe alım için mülakatı kaldırın diyorlar..

Kendileri ne yapmışlar.

Şimdi AK Parti'den ne istiyorlar!

Ve daha ilginci, eski yıllarda böylesine örneğin bir yıl hızlandırılmış eğitim rezaleti, bir sonraki yıl darbe, bir sonraki yıl milletvekili transferi.. Ve böylece her bir yıllık süreçte, değişik bir konudaki skandallar örneklenebildiği halde, artık yaşadığımız bugünde, hemen her gün, ayrı rezillikteki skandallarla karşılaşıyoruz..

Şu işe bakın hele..

"Etki casusluğu diye yeni bir suç ihdas edilmek isteniyor.. Nerde düşünce hürriyeti, nerde basın hürriyeti" diye birinci sayfalarından haber yapan gazeteler, iç sayfalarında, "Halil Konakçı'ya soruşturma niye ceza ile sonuçlanmıyor" diye başlık atıyorlar..

Şaşırmanıza gerek yok.

Aynen gerçekleşen bu..

Sözcü'sü, Cumhuriyet'i, Birgün'ü.. Birinci sayfalarında, düşünce hürriyetine aykırı buldukları yeni kanun taslağını eleştirip, "Etki casusluğu da ne imiş" diyorlar.. Kendileri için, "Almanya'ya casusluk yapabiliriz. CIA'nin kuklası olma hürriyetimiz var.. Bunun cezalandırılması kabul edilemez" derlerken..

Halil Konakçı hocaefendinin konuşmalarından dolayı cezalandırılmasını isteyip, "Açılan soruşturmalar niçin ceza ile tamamlanmıyor" diye sorguluyorlar..

Yine malum gazetelerden bir örnek.. Hafta sonu idi, Sözcü'de bir haber: "Hizbullah'çılar beraat etti. Üstelik bir de cezaevinde kaldıkları için tazminat alacaklar."

Olay ne imiş

Hizbullah grubuna ait olduğu iddia edilen bir evde, onun, şunun, bunun ad ve soyadları yazılı bir liste çıkmış. O listedekiler alınıp, tutuklanmış. Yıllar sonra beraat etmişler.. 'O listede A. Necdet Sezer'in ismi olsaydı, onu da tutuklayacak mıydınız" diye bir savunma yapmışlar mıdır bilmiyorum ama. Yapsaydılar, kurulan tezgah en güzel şekilde özetlenmiş olurdu..

Haksız yere tutuklanan ve cezaevinde yatan, hiçbir illegal eylemle ilişkisi bulunamayan insanların haksız tutuklanmalarından istedikleri tazminatı, "bunlar terör örgütü üyesi, ne tazminatı istiyorlar ki" diyerek karşı çıkanlar..

Gezi isyanı sırasında, ondan fazla insanın ölümüne sebep olan Osman Kavala ve Can Atalay için, "Mahkumiyet kararları haksız. Derhal beraat ettirin. Hemen tahliye edin" baskısı uygulamaya çalışıyorlar..

Ecevit'in hızlandırılmış eğitimi gibi..

Bunlar da riyakârlığın, sahtekârlığın, ahlâksızlığın hızlandırılmış örneklerini bize sunuyorlar..

Bir başka örnek..

28 Şubat darbecileri, kısmen yargılanıp, cezalandırıldılar.. Medya uzantısına dokunulamadı. Bürokrasideki uzantılarından sadece Kemal Gürüz sanık sandalyesine oturtuldu.. Çok büyük oranda yargılanan olmadı. Siyasi uzantılarından yargılanan hiç olmadı...

Oysa yüz binlerce insanın eğitim hakkı elinden alındı, bir hükümet devrildi, milyonlarca dindar insana hayatı zehir ettiler.

Şimdi 28 Şubat darbesinden dolayı cezaevine konulanlar 1000. günlerinde hapiste olmalarından dolayı kıyameti kopartıp, "Bu insanlar 81 yaşında, niye cezaevindeler ki! Ne yaptılar bu insanlar, niye cezaevindeler" diyorlar..

Ama aynı ekip, 1.5 yıl önce işlenen Sinan Ateş cinayeti üzerinden, şu an 22 kişi tutuklu olduğu halde, "Hani nerde, bu cinayetin siyasi uzantıları nerede Hani nerede, bu işin azmettiricileri nerde. Hani nerde, bu işin emniyet içindeki yerleşen uzantıları nerde, Onlar da yargılanmalı" diyorlar.

Ahlâksızlığı görüyor musunuz..

Kendi adamları darbeye kalkıştığında, zaten yarım yamalak bir yargılama olduğunu görüp, "Fazla konuşmayalım, medyadaki uzantılar zaten paçayı yırttı. Bürokratlar yargılanmadı. Siyasilere hiç dokunulmadı. Fazla üzerlerine gidersek, darbenin bu uzantılarına da dokunmaya kalkarlarsa, hapı yutarız" diyeceklerine.

Nasıl da cesur şekilde, general düzeyindeki darbecileri de işledikleri suçun cezasını çekmeden cezaevinden çıkarmak için çırpınıyorlar..