Osmanlı'nın zulme uğrayan Yahudilere verdiği destek: Tarihin unutulan yüzü

Atalarımız, tarih boyunca merhameti, hoşgörüyü ve adalet anlayışını öne çıkaran bir medeniyetin mensubu olmuşlardır. Özellikle zulme uğrayan topluluklara sağladığı sığınma ve koruma, Osmanlı'nın insanlık tarihindeki en derin izlerinden biridir. Bu çerçevede, Osmanlı'nın zulme maruz kalan Yahudi topluluklarına uzattığı yardım eli, genellikle çok bilinmeyen ve o nedenle göz ardı edilen bir gerçektir.

Ortaçağ Avrupası, Yahudilere karşı yoğun bir ayrımcılık ve zulüm dönemini yaşamıştır. Engizisyon mahkemeleri, zorla dini dönüşümler ve Yahudi toplumuna yönelik birçok kısıtlama, Avrupa'daki Yahudileri zor durumda bırakmıştır. Bu baskılar altında, birçok Yahudi Osmanlı topraklarına sığınmak zorunda kalmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu, bu sığınmacı Yahudilere merhamet göstererek kucak açmış ve onlara barınma, ticaret yapma ve dini özgürlüklerini koruma imkanı sağlamıştır. Özellikle 15. ve 16. yüzyıllarda İspanya'dan kaçan Yahudiler, Osmanlı'nın topraklarına sığınmış ve pek çok şehirde büyük Yahudi nüfuslarının oluşmasına katkıda bulunmuşlardır.

Osmanlı'nın Yahudilere yönelik merhameti, hoşgörüsü, sadece sığınmacıları kabul etmekle sınırlı kalmamış, Yahudilere özel haklar tanımış ve onları koruma altına almıştır. Örneğin, Tanzimat Fermanı gibi düzenlemelerle Yahudilere eşit haklar tanınmış ve onların toplum içinde serbestçe yaşamaları sağlanmıştır. Kanunlara ve yönetmeliklere göre, Yahudiler kendi dini hukuk sistemlerine tabi olabilmiş ve dini liderleri, kendi cemaatlerini yönetme yetkisine sahip olmuşlardır.

Bununla birlikte, Osmanlı İmparatorluğu'nun Yahudi topluluklarına verdiği destek sadece dini özgürlüklerle sınırlı kalmamıştır. Ticarette de Yahudilere büyük özgürlükler tanınmış ve birçok Yahudi tüccar, Osmanlı'nın ekonomik hayatına önemli katkılarda bulunmuştur. Yahudi tüccarlar, Osmanlı'nın ticaret ağlarını genişletmiş ve İmparatorluğun ekonomik refahına katkı sağlamıştır. Bu ticari etkileşimler, Osmanlı'nın Yahudi topluluklarına verdiği destek ve hoşgörüyü somutlaştırmıştır.

Hz. Ali (r.a.) efendimize atfedilen güzel bir darbı mesel vardır: Kendisine "Şu kişi senin için kötü düşünüyor." denildiğinde, "Ben ona iyilik yapmadım ki !" cevabını verir. Bu söz, yüzyıllar boyunca insanların iyilik ve kötülük ilişkisine dair derin bir hakikati ifade eder. Günümüzde ise, özellikle Gazze'de yaşananlar, bu mübarek sözün hayata geçmiş bir yansıması gibi karşımıza çıkmaktadır.

Filistin'e yerleştirilen Yahudi topluluklarının, Batı'nın zulmünden kurtulduktan sonra Gazze'de kendi dedelerine iyilik yapan Osmanlı'nın Filistin'de yaşayan torunlarına karşı uyguladığı soykırım gerçeği, insanlık adına büyük bir acı ve utanç kaynağıdır. Bu durum, Hz. Ali'nin öğütlediği iyilik ilkesinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha, büyük bir ibretle gözler önüne sermektedir.

Gazze'de yaşanan bu insanlık dışı vahşet, sadece orada yaşayanların değil, tüm dünya insanlarının vicdanını sarsmaktadır. İnsanlık, böyle bir zulme sessiz kalamaz ve bu zulme karşı durmak için her türlü çabayı göstermelidir.

Batının zulmünden kurtulan Yahudi topluluklarının, kendi geçmişlerinden aldıkları acı tecrübelerle, diğer insanlara karşı daha duyarlı ve adil olmaları beklenirdi. Ancak, ne yazık ki, Gazze'deki olaylar, Siyonizmin kirli yüzünü bir kez daha göstermiştir.

Elbette ki İsrail bu soykırımda, katliamda yalnız değildir.

Daha derinlemesine bakıldığında, Gazze dahil dünyadaki çatışma ve zulüm olaylarının hemen tamamında İsrail ve avenelerinin (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya) parmağının olduğu görülür. BM'nin beş daimi üyesi ve küresel güçler, Gazze'deki soykırımı durdurma umuduyla harekete geçmezken, İsrail'in işlediği savaş suçlarını göz ardı etmektedir.