Futbol üzerinden ibretlik bir senaryo

Güzel memleketim Trabzon sadece bir şehir değil, aynı zamanda tarih ve kültürün zengin mozaiğini barındıran eşsiz bir hazine sandığıdır. Doğal güzellikleriyle bezenmiş dağları, tarihî dokusuyla örülmüş sokakları ve misafirperver insanlarıyla Trabzon, Anadolu'nun en kadim şehirlerinden biridir.

Trabzon'un özgün kimliğinin en önemli parçalarından biri, şüphesiz ki futbolun efsanevi kulübü Trabzonspor'dur. Resmî olarak 1967 yılında kurulan bu kulüp, sadece bir futbol takımı değil, aynı zamanda bir şehrin ve insanların kendini ifade ettikleri gurur kaynağıdır.

Trabzonspor, sadece sahada elde ettiği başarılarla değil, aynı zamanda şehrin sosyal ve kültürel dokusuna yaptığı katkılarla da önem arz etmektedir. Takım, yıllar boyunca şehre umut ve heyecan vermiş, Trabzonluların birlik ve beraberlik duygularını pekiştirmiştir.

Trabzon ve Trabzonspor arasındaki bağ, sadece futbolun sahasında değil, aynı zamanda şehrin sokaklarında ve insanların gönüllerinde de hissedilir. Bu bağ, tarihin derinliklerinden gelen bir mirasın modern zamanlardaki yansımasıdır. Bir şehir düşünün ki, takım mağlup olduğunda ekmek satışları neredeyse yüzde otuz düşsün! Bu duyguyu anlamak gerek !

Büyük sermayelerin sahibi İstanbul kulüplerine karşı Anadolu'nun abisi misyonunu da taşıyan Trabzonspor, sadece bir futbol takımı olmanın ötesinde, bir kimlik ve onur meselesi haline de gelmiştir. Sadece Trabzon değil pek çok şehir ve hatta ülkede taraftar bulmuş ve " Bize Her Yer Trabzon" sözünü hak ederek kullanmıştır.

Bilinmelidir ki, 2011'de futbol sahalarında yaşanan travma, hala kanamaktadır. Bu yara, sadece futbol sahalarını değil, aynı zamanda şehrin siyasi ve toplumsal dokusunu da derinden etkilemiştir.

Geçtiğimiz hafta yaşanan olaylar, bir futbol maçının sınırlarını aşmış, adeta bir toplumun ruhunda yankılanan derin sorunları yeniden gözler önüne sermiştir.

Hakem hataları, rakip takım yönetici ve futbolcuların davranışları, medyanın dışlayıcı, kışkırtıcı tavrı bir şehrin duygusal patlamasına zemin hazırlamıştır.

Sebep ne olursa olsun Trabzon'da geçtiğimiz hafta bir futbol müsabakasında verilen görüntü hiçbir zaman kabul edilemez. Yaşananlar bütün güzellikleri örten, yapılan bütün işleri ortadan kaldıran, çirkin bir durumdu. Taraftarın sahaya inmesi, değil bir futbolcuya herhangi birine şiddet uygulaması asla ve adla tasvip edilemez.

Bu konuyu bir taraftar gözüyle değil ancak bir bilim insanı sıfatıyla irdelemenin daha doğru olacağını düşünmekteyim.

Öncelikle şekli olarak baktığımızda, sporun futbol, futbolun profesyonel futbol, profesyonel futbolun, süper lig, süper ligin, İstanbul'un üç eski takımının kontrol ve denetiminde dizayn edildiği bir ortamda her şeyi herkesin anlayacağı bir dille anlatmak oldukça zordur.

Büyük sermayenin desteklediği bu üç futbol kulübünün gücü hiç de önemsenmeyecek gibi değildir. Taraftar, seyirci sayısı bakımından olduğu kadar; yazar, televizyon yorumcusu, hakemler, Türkiye Futbol Federasyonu(TFF) üyeleri, PFDK üyeleri, Tahkim Kurulu üyeleri, gözlemciler....

hasılı futbola etki eden bütün faktörlere baktığımızda bu üç takımın sempatizanlarının toplamının ezici bir çoğunluk oluşturduğunu görürüz.

Hal böyle iken anlatılacak olan sözlerin konuşulacak olan sözün, kelamın taraftar gruplarınca nasıl anlaşılacağını dikkatli düşünmek ve sözlerimizi, davranışlarımızı da o derece özenle yapmak durumunda olmalıyız.

Buraya nereden geldik!

Tarihsel sürece baktığımız zaman her ne kadar Türkiye'de futbolun ilk olarak oynanmaya başlandığı üç ilden biri Trabzon (diğerler İstanbul ve İzmir) olmasına rağmen Trabzonspor resmen 1967 yılında kurulmuş bir futbol kulübüdür.

Halbuki ondan daha önce Trabzon'da renkleri sarı-lacivert olan Fenerbahçe isimli bir amatör futbol takımının olduğunu pek az kişi bilir. Yanlış okumadınız, 1959 yılında Kanarya adıyla kurulan ve bilahare 1963 yılında ismi Fenerbahçe olarak değiştirilen bu kulüp Trabzon'da amatör olarak 2011 yılına kadar faaliyet göstermiştir.

İki kulüp arasında ezeli bir rekabetin olduğu doğrudur. Ancak aralarında asla hiç bir düşmanlık yoktur.

Düşmanlık olsa böyle "ismi ve renkleri" aynı olan bir takımı kurup yıllarca bağrında barındırır mıydı Asıl düşünülmesi ve irdelenmesi gereken konu bahsedilen bu takımın 2011 yılında neden kapatıldığıdır.

Fenerbahçe dahil her takımda sporcu, yönetici ve hatta taraftar olarak Trabzonluların var olduğunun da bilinmesi gerekir. Nitekim, Galatasaray'ın hocası Trabzonlu, Kerem Aktürkoğlu, Halil Dervişoğlu gibi genç yetenekleri Trabzonlu. Beşiktaş'ın daha dün şampiyonluk yaşamış hocası Şenol Güneş Hoca ve önceki kulüp başkanı Trabzonlu.

Milli formamızı terleten Genç oyuncular Semih Kılıçsoy, Onur Bulut, Samet Akaydın, Rıdvan Yılmaz Trabzonlu. Galatasaray'ın rekortmen hocası Okan Buruk Trabzonlu. Avrupa gol kralı Tanju Çolak, Oktay Derelioğlu, Erol Bulut, Fatih Tekke, Ali Kemal Denizci, Tugay Kerimoğlu, Sinan Engin, Engin Baytar, Serdar Bali, efsane Kaptanlar Sanlı Sarıalioğlu, Cemil Turan... ve daha nice ünlü futbolcu gibi İstanbul'un üç güzide kulübünde oynayan Trabzonlu futbolculardan bazılarıdır. Emre Belözoğlu gibi anne tarafı Trabzonlu olanları daha saymadım. Geçen hafta sahaya çıkan Fenerbahçe'nin iki genç oyuncusunun (İsmail Yüksek ve Ferdi Kadıoğlu) da Trabzonlu olduğunu eklemeliyim.

Dahası bizatihi Fenerbahçe'nin stadında ismi olan Şükrü Saraçoğlu da Trabzonlu.

Demek ki, ülke futbolumuzda bir sorun varsa ki var, sorunu Trabzon ve Trabzonluda aramaktan ziyade farklı yerlerde aramak lazımdır.

Yaşanan malum olaylara baktığımız zaman birkaç konu özellikle dikkat çekmektedir.

Birincisi, olaylara ev sahibi takımdan hiçbir futbolcu ve hiçbir yönetici katılmamıştır. Bu altı çizilmesi gereken oldukça önemli bir bilgidir.

İkincisi, maçı yönetmek için Trabzon'a gelen hakem heyeti (VAR heyeti dahil ) oldukça kifayetsiz ve aciz kalmışlardır. Ard niyetli olduğunu düşünmek istemediğim hakem Halil Umut Meler muhtemelen yakın zamanda yüzüne aldığı darbeden dolayı (ya ruhsal veya görme yetisi ile ilgili) bir problem yaşamıştır.

Nitekim, gözünün önündeki sarı kartlık pozisyonlardan vazgeçtim, doğrudan maçın sonucunu etkileyen kırmızı kartlık olayı ve misafir takımın attığı son gol öncesindeki net faulü doğru şekilde tespit edilebilmiş olsaydı, belki de bu olayların hiç birisi yaşanmazdı.

Ebette ki konu sadece hakem hatalarıyla izah edilecek kadar basit bir durum değildir. Maç öncesi yazılan yazılar, yapılan yorumlar ve söylemler dikkatle incelenmelidir. Sanki Trabzon'da bir olay çıkmasını birileri istemekte ve hatta arzu etmekte idi.

Çıkacak olayların sonucu her ne olursa olsun siyasetin ve yakında yapılacak olan seçimlerin bundan doğrudan doğruya etkileneceği ise aşikardır. Dolayısıyla siyaset mühendislerinin aradıkları fırsat ellerine geçmiş görünüyordu. İşte tam da bu nedenle provokatörler sahaya sürüldü. Tiyatrocu kılıklı provokatörlerle fare ve tilkilik yapanlar olayları kışkırttı, fitili ateşledi; sonunda tilki olan meydandan sıvıştı.

Üçüncüsü, futbolcular. Görüntülere baktığımızda seyirciyi tahrik edecek şekilde, hiçbir zaman futbolcuların yapmaması gereken el-kol hareketleriyle yapılan provokasyonların ardından sahaya yüzü maskeli bir kişi (taraftar diyemiyorum) atlayarak futbolculara doğru yürüdü. O sırada güvenlik personeli tam araya girmişken, ilgili kişiyi yakalamışken bir futbolcu (!) adeta goril edasıyla yere düşürülen oyuncunun üzerine çullanmış, kafasına tekme, yüzüne yumruk vurmak suretiyle saldırıları başlatmıştır. Bu olay seyircileri ciddi şekilde tahrik etmiştir.

Ardından başka bir futbolcu şempanze edasıyla sahaya atlayarak yanından geçen seyirciye, kendisiyle ilgisi olmayan bir durumda uçan tekme ile saldırmış, bir başka futbolcu adeta bir kanguru edasıyla başka bir seyirciye kroşe atarak yere yuvarlamış...