Boykot!

90'lar yeni başlamıştı ve biz üniversite öğrencisiydik.

ODTÜ'nün sadece bir kafeteryası ile bir kantini özeldi ve üniversiteye ait yemekhane ve kantinlerdeki fiyatlar özel kafeteryaya ve kantine göre çok avantajlıydı.

Parası olanlar özel kafeteryaya (Tilya) ya da Mimarlık kantinine takılırdı.

Bizim gibi Anadolu'dan gelmiş yoksul ve solcu çocuklar için devletin işlettiği yemekhane ve kantinler olmazsa olmazdı.

Biz genellikle "Beşeri" denilen binanın kantininde takılır, çayımızı ve kahvemizi oradan alırdık.

Günün birinde rektörlüğün kantinleri özelleştireceği söylentisi yayıldı.

"Bundan sonra bütün kantinler Mimarlık Kantini ve Tilya gibi pahalı olacak" cümlesi kulaktan kulağa aktarılmaya başlandı.

Hemen harekete geçtik. Böyle bir gelişmenin olması hepimizi ilgilendiriyordu ve engellenmeliydi.

Uzun ve yorucu tartışmalardan sonra boykot kararı alındı.

Komiteler oluşturuldu. Kantinlerden alışveriş yapmayıp, kendi açtığımız kantinleri kullanacaktık.

Rektörlük binası önünde de protesto gösterisi yapacaktık.

Son derece organize şekilde başladı boykot.

Konu fiyatlar ve maliyetler olunca katılım son derece yüksek oldu.

Şahsım, Biyoloji bölümünün önünden Fizik bölümüne geçilen uzun koridorda kurulan kantinle bizzat ilgileniyordum.

Komitenin yönlendirmeleri doğrultusunda açılan kantinler yoğun bir şekilde kullanılıyor, rektörlüğün önünde protesto gösterileri yapılıyordu.

Üniversite Rektörü Süha Sevük için bir bisküvi markasının reklamından araklanan bir slogan atılıyordu:

"Akşama Sühacığım unutma bisküvi getir"

Boykot o dönem başarılı oldu. Kantinlerin özelleştirilmesi planı varsa dahi yönetim işin sonunda "nereden çıkardınız yok öyle bir şey" noktasına geldi.

Daha sonra benzer bir boykotu yemekhane fiyatlarına yapılan zam nedeniyle yapmıştık. Rektör Sevük, öğrencilerle toplantı yapmak zorunda kalıp, birçok talebi kabul etmişti.

Gençlik yıllarım bu tür boykotları organize etmekle ve katılmakla geçti.

Buna karşın 20-21 Nisan tarihleri için öngörülen lokanta ve kahveci boykotu çağrılarına ısınamadım.

Gayri ihtiyari mesafe koydum.

Zira, bu işte bir tuhaflık vardı.

Sanki iktidarın iddia ettiği gibi her şeyin sorumlusu esnaftı ve lokantaların pahalı olmasıyla ekonomik krizin ve iktidarın hiçbir ilgisi yoktu.

Sanki bir lokantadaki asgari ücretli bir çalışanın işverene maliyeti 24 bin 503 lira 6 kuruş değildi.

Sanki bir kilo etin fiyatı son üç ayda yüzde 40 artmamıştı.

Sanki, lokanta ve kahveciler devlete o ağır vergileri ödemiyorlardı.

Ben bunları düşünürken iktidara yakın medyanın boykot çağrılarına verdiği desteği fark ettim.

İşte birkaç örnek:

Fahiş fiyata sivil boykot! (Haber 7)

(Kafe ve restoranlarda yemek fiyatlarındaki fahiş artışa karşı vatandaşlar boykot kampanyası başlattı.)