Eğitimi ne yapmalı

Muhafazakâr camia, yani "Bizim" camia, kampanya yürütüyor. "Türkiye yüzyılı: Maarif Modeli" ile ilgili. Anlaşıldığı kadarıyla kampanyayı bizzat Bakan Yusuf Tekin yönlendiriyor.

Bir haftalık "eleştiri - katkı " süresi verildi ama sanki, yürütülen kampanya ile bu sürede "Model"in halktan ne kadar büyük destek gördüğünün ortaya konması amaçlandı.

Bakanlık ve sayın Bakan, eğitimle ilgili kapsamlı bir projenin çok yoğun tartışmaya yol açacağını tahmin etmiyor olamaz. Türkiye'de "sosyal yarılma"nın en merkezileştiği alanlardan birisidir eğitim.

Ak Parti 22 yıldır iktidardadır ve "başarı ukdesi" yaşadığını, en üstten açıkça itiraf ettiği alan da "Eğitim"dir. 22 yıl sonra bir hamle yapmak istiyor. Belli ki daha önce aynı bakanlıkta müsteşarlık da yapan (2013) sayın bakan, aradan geçen 10 yılın ardından bakanlık görevini "Eğitimde köklü reform" ile taçlandırmak istiyor.

Eğitim "sancılı" konudur ülkemizde. Paydaşı nerede ise tüm toplumdur. Ve misyonu, ülkenin geleceğinin nasıl inşa edileceği ile ilgilidir.

"Sancı" belki 100 yıldır, belki Osmanlı'nın düşüşe geçtiği ve arayışlar içinde yaşadığı tüm yüzyıllar boyunca "Nasıl bir ülke, nasıl bir toplum" sorusuna verilen cevapların farklılığı ile ilgilidir.

Son 100 yılda ise, eğitim "Türkiye'yi kökten değiştirme" operasyonunun manivelası olarak görülmüş, evet, işte orada da daha derin bir sancı oluşmuştur. "Kimlik sancısı."

O noktada "Din ile ilişkinin boyutu"nun ana kırılma noktası olduğu bilinir. Oradan da "Eğitimde değer kişilik kalitesi" tartışması devreye girer. Bu gerilim 100 yıldır devam ediyor.

Bir damarda kurucu lider Mustafa Kemal Atatürk'ün sonradan "Atatürkçü" diye klişeleşen çizgisi vardır. Bu çizgi, kurduğu partiye (CHP) de miras olarak kalmıştır.

"Atatürkçü" çizgi, evet başlangıçta CHP doğumludur, ama zaten sistemin ana kodlarına da tartışılmaz biçimde enjekte olmuştur. Anayasa da "Aatürkçü"dür, Milli Eğtim de, iktidarda hangi parti olursa olsun, "Atatürkçü"dür.

Bir yapının şu veya bu şekilde tanımlanması mümkündür, ancak, asırları, her kuşaktan insanı etkileyen bir şeyden bahsediliyorsa, onun içeriğinin ne olduğunun bilinmesi de insan duyarlılığının kaçınılmaz sonucudur.

"Atatürkçü eğitim" nedir diye sorulsa, 85 milyondan tek bir cevap alamayacağımızı herkes bilir sanırım.

Benzeri bir soruyu mesela, eğitimde "Din aidiyeti"ni ve "Değer hassasiyeti"ni kabul edenlerimiz için "Din ve değer" için de sormak mümkün. Öğrencilerine "Ahlâklı olmayı" anlatacak öğretmenler arasında bile "Ahlâk'ın içeriği ne olsun" noktasında çok farklı yaklaşımlar ortaya çıkabilir. Öğretmenlere "İslâm'ı anlat" dediğinizde de bazen ürkütücü İslâm tanımlarıyla karşı karşıya kalabilirsiniz.

Yani içerik belirlemek kolay değildir.

Mesela bu "Türkiye Yüzyılı : Maarif Modeli"nde geçen "Öğrenci profili oluşturulurken zamansal bütünlük, ontolojik bütünlük ve epistemolojik bütünlüğü sağlama yanında aksiyolojik olgunluk da dikkate alındı" ifadesinin 1 milyon 200 bin civarındaki öğretmenler tarafından nasıl anlaşılacağı, anlatılacağı ve nasıl hayata geçeceğini düşünmek problemin hacmini anlamak bakımından önemli.

Mesela böyle bir öğrenci profilinin muhafazakâr camiamız tarafından nasıl algılandığı da merak edilebilir.

Ekonomideki "Epistemoloji" merakından hareketle, "bizimkiler herhalde iyi bir şeyler yapıyordur" kanaati oluşmuş olmalıdır.

İşin latife kısmını geçersek, camiamızda, "Nihayet kendi insanımızı yetiştireceğimiz bir model oluşturduk" heyecanı gözleniyor.

Tam da bu ortamda, eğitimin karşıt paydaşlarından "Değer karşıtlığı" ve "Bu eğitimin dinselleştirmesidir" itirazının yükselmesi bir Türkiye klasiğidir.