"Adalet özürlü" olarak mı gideceksiniz

22 yıllık Ak Parti iktidarının en sorunlu alanlarından birisinin "Adalet" olduğunu düşünüyorum. Adında "Adalet" olan bir partisin, iktidarında "Adalet"te sorun yaşanması trajik bir durum.

1. Sorunun bir parçası, Yargı'nın kendisine karşı kullanılmasıyla alakalı. Halkın yüzde 47 oyu ile yönetimde olduğu bir zamanda "Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma" suçlaması ile kapatma davasına muhatap olması ve oradan yine aynı suçla suçlanarak ama "Hazine yardımının kısılması" cezasıyla benim ifademle "ipten dönmesi" bir travma idi.

2. Ergenekon Balyoz davaları daha sonra bizzat iktidar cenahınca "Kumpas" olarak nitelenecekti. "Kumpas"ı, iktidar, "cunta örgütlenmeleri" kaygısıyla, o zaman "Cemaat Camia" denen yapının Yargı'daki ve Emniyet'teki uzantıları ile birlikte yürütmüştü.

3. Bir kırılma, Gezi ile başladı. Ak Parti'nin Erdoğan yanı, (öyle diyorum çünkü başka türlü bakanlar da oldu yine Ak Parti bünyesinde) Gezi'yi "Hükümeti devirme girişimi" olarak okudu ve Yargıyı öyle yönlendirdi. O sancı AİHM'den döndü, AYM'den döndü ama, hep varıp siyasi iradenin duvarına tosladı. "Kavala ve Gezi Dâvâsı" olarak bilinen dosya, halen "Yargı sorunu"nun önemli bir boyutu olarak Türkiye'nin üzerine yüktür. Bir ucu AİHM'de olmak kaydıyla (Abdülkadir Selvi'nin, MHP tarafından "kılıç artığı" şeklinde suçlanmak pahasına iktidar cenahından verdiği bilgilere göre şimdilerde Beştepe civarında "Bu yükten nasıl kurtuluruz"un arayışları bulunmaktaymış.)

4. Bir kırılma, siyasi tarihimize "Seni başkan yaptırmayacağız" sözü ile giren tavrın yansıması olarak Selahattin Demirtaş (ve bazı HDP'liler) şahsında yaşandı, yaşanıyor. Tayyip Erdoğan'a öyle seslenmeseydi, AİHM'de, AYM'de hak ihlali kararı verilmesine rağmen ve "Çözüm süreci"ni iktidarla birlikte yürüten Demirtaş hala 6-7 Ekim olayları gerekçe gösterilerek cezaevinde tutulur muydu

5. 17-25 Aralık ve 15 Temmuz, Yargı'da sancının bir başka kaynağıdır. 17-25 Aralık'la iktidarın, o zaman "Cemaat-Camia" diye nitelenen yapının, devletin Yargı ve Emniyet içinde oluşturduğu "Paralel" unsurlarının en tepelere yönelik "Yolsuzluk iddiası" hamlesini püskürtmesi ile başlayan süreci kastediyorum.

Ardından 15 Temmuz geldi. Bu darbe girişimi artık "Cemaat Camia" diye nitelenen yapıyı "Terör örgütü" diye ifadelendirme sonucunu doğuracak, bu da çok geniş kapsamlı bir mücadele süreci başlatacaktı. Peki bu "Terör örgütü" tanımlaması kimleri kapsayacaktı İşte burada da Yargı'ya çok geniş bir "misyon" yüklendi ve yüzbinlerce insanın "Terör örgütü üyesi, yöneticisi, iltisaklısı, irtibatlısı" sonucu doğdu. Bu arada Yargı'da "FETÖ'cü" ayıklaması yapıldı ve yeni kadrolar da "misyon" ile yüklenerek devreye girdi. Aradan geçen 8 yılda, evet yüzbinlerce insan, kadın erkek, farklı yargı kademelerinde, AYM'de, AİHM'de, cezaevlerinde. "Adil yargı" arıyor. AİHM'de on binlerce "Türkiye dosyası" bu mesele ile ilgili.

6. Ve Sinan Ateş'in katli ile ilgili dosya Sinan Ateş, Ülkü Ocakları eski başkanı idi ve yine Ülkü Ocakları çevresinden insanlar tarafından, devlet içindeki kimi elemanlarla işbirliği içinde sokak ortasında katledilmiş bulunuyor. Normalde "Şehit" ülkücülere yapıldığı gibi onun tabutunu dava arkadaşlarının, yani Ülkü Ocaklı ve MHP'li insanların omuzlaması lâzım.