Acil ihtiyaç listesi: Somut politikalar

Geçtiğimiz hafta seçim sonuçlarını her boyutu ile tartıştık. Siyaset bilimi uzmanları ekranlarda bölgelerin, illerin etnik ve mezhepsel sosyolojiler üzerinden analizlerini yaptılar. Açık söylemek gerekirse ortaya çıkan sonucu her iki taraf da kimse bilemedi. Bu sonuçlar, yorumcularımızın ülke sosyolojisinden uzak kaldıklarını ve dahası saha gazeteciliğinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, anket şirketlerinin gösterdiği sonuçların aksine seçimin kaybedeni olmadı. Ancak kazanan tarafı da olmadı. CHP'yi 13 yıldır yöneten Kemal Kılıçdaroğlu da anketlerdeki oy oranıyla ölçüldüğünde seçimi kazanamadı ama kaybetmiş bir durumda da değil. Paradoksal bir şekilde yüzde 5.2 oy oranıyla üçüncü sırada yer alan ve milliyetçi görüşleri ile bilinen politikacı Sinan Oğan, ikinci turun belirleyicisi olacak. Oğan'ın tercihini belirlemesinde Bakü-Karabağ-Nahçivan hattının etkili olması beklenen bir durum. Bu seçimin kazananları, özelikle de tüm siyasi bloklarda temsil edilen milliyetçilerdir. Bugün Türkiye seçimlerinin genel ortalamasında yüzde 25 oy oranı ile en etkin taraf konumundadırlar. Türk sağının üç tarihsel akımından ikisi olan "Milliyetçilik ve İslamcılık" arasındaki bu ittifak elbette her zaman sorunsuz işlemiyor. Ancak bu iki akımı sadece iktidar pragmatizmi değil, aynı zamanda ideolojik bir ortaklık da birleştiriyor. Bunlar devlete duyulan açık ve net saygı, beka ve terörle mücadele konsepti İkinci tur seçime bir haftadan az vakit kala ilk turda istediği sonucu alamayan Kılıçdaroğlu, şimdi başka bir üslupla seçmen karşısına çıkıyor. Bu strateji, beklenmedik sonuçların doğmasına sebebiyet verebilir. Millet İttifakı'nın yetkilileri ise bu yeni stratejinin amacının farklı olduğunu ifade ediyor. Seçmenlerin genellikle Erdoğan'ı destekleyen dindarlar, muhalefeti destekleyen sekülerler ve Kürtler arasında bölündüğü düşünülüyorken, milliyetçi seçmenler bu kategorilerin hiçbirine uymuyor. Bazıları dindar, bazıları değil ama hepsi de Kürt siyaseti üzerinden bölücülükten nefret ediyor, Suriyelilerin ülkelerine gönderilmesini istiyor. Milliyetçiler, Kılıçdaroğlu'nun uysallığından ve Kürtlerin hakimiyetindeki HDP ile ittifakından hiç hoşlanmadı. Millet İttifakı'nın önemli bileşeni İYİ Parti içindeki çalkantılarda bunu müşahede ettik zaten. Kılıçdaroğlu geçen perşembe günü sosyal medya hesabından sahneye çıktığında şaşırdım. Demokrasi ve çoğulculuğa geri dönmekten bahseden ve kampanya sırasında eliyle kalp işareti yapan lider gitmiş, Suriyeli mültecileri ülkelerine gönderme amacını yineleyen sert bir milliyetçiye dönüşmüştü. Kılıçdaroğlu'nun konuşması, milliyetçilerin desteğini kazanmaya ne kadar ihtiyaç duyduğunu gösteriyordu. Suriye iç savaşı başladığından beri ülkemize 3.6 milyon Suriyeli gelmiş. Tabii bu sadece resmi rakam. Bazı muhafazakar, AK Parti seçmenleri, onları memnuniyetle karşılanması gereken Müslümanlar yani bir "ensar" olarak görse de çoğu seküler ve milliyetçi Türk onların gitmesini istiyor. İşte seçimin düğümü bu noktaya kilitlenmiş durumda. Bu baskıya karşın Erdoğan, hem bazı mültecileri geri göndermeye söz vererek -binlercesi halihazırda sınır dışı edildi- hem de onların kardeş olarak görülmesinde ısrar ederek bir denge kurmaya çalışıyor. Erdoğan, Türkiye'nin Türkiye'den büyük olduğunu düşünüyor ve bölgesel bir güç olarak kalmanın planlarını yapıyor. Ancak şunu da hemen belirteyim. Herkes Suriyeli mültecilerin geri dönüşüne dair sert milliyetçi söylemler geliştirirken, ne Millet İttifakı'nın ne de Cumhur İttifakı'nın geri dönüşlere dair somut bir yol haritası yok. Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ dışında. İroni yapmıyorum. 2040'a yönelik demografik projeksiyonları var. Mültecilerin bir kısmını trenle, bir kısmını uçakla göndermeyi düşünüyor.