İFF başlamış kimin umurunda!

İstanbul Film Festivali vakti gelmeye görsün; tek bir günde dört film birden izlediğimi hatırlarım. Sinema tutkunu arkadaşlar ile o film senin, bu film benim İstiklal Caddesi'ndeki sinema salonları arasında mekik dokurduk.

Yemek işini bile iki film arasında alelacele hallederdik.

Hele bir de Beyoğlu Sineması'nda gece sineması uygulaması vardı ki 24:00'da başlayan ve kimi zaman sabaha kadar süren gösterimleri izlemeye gelenlerin yanlarında yastık, battaniye, yiyecek vs. getirdiklerini de bilirim.

Nisan ayında, baharla birlikte festivalin ayak sesleri duyulmaya başladığında, gazeteler festival eki verir, yetmedi kültür sanat sayfalarında çarşaf çarşaf 'favori filmler' listeleri yapılırdı.

Sinema eleştirmenleri kendi seçkilerini hazırlayıp izleyicilere kılavuz olmaya çalışır, onların önerdikleri bazı filmlerin biletleri günler öncesinden tükenirdi.

Emek sineması eskimiş, yıpranmış o berbat koltuklarına rağmen, salonun büyüklüğü nedeniyle favorimizdi; yüzlerce sinemasever, sanki aynı ayinde nefes alıp vermenin lezzetini yaşardık.

Şayet, izlemeyi çok arzu ettiğimiz bir filme yer kalmamışsa, üzüm üzüm üzülürdük.

Artık öyle heyecanlar kalmadı; ya biz büyüdük, kirlendik, ya da şartlar ve zamanın ruhu bambaşka rüzgarlar estiriyor.

Şimdi, kendime soruyorum da bir güne en fazla (o da zar zor) iki film sığdırabilirim.

İstanbul Film Festivali (İFF) bu sene 43 yaşında. Festival dün sessiz sedasız başladı bile... 120'den fazla film var, lakin bizdeki coşku nerede! O ilk gençliğin verdiği enerjiyle karışık yeni filmler, yönetmenler keşfetme arzusu, öğrenme açlığı nerede

Değişmeyen tek şey değişim... 1990'lardan bu yana ne (dijital) devrimler yaşadık; İnternetle yatıp kalkar olduk, yapay zeka ile tanıştık.