Hayat böyle bir şey...

Dün gece bir rüya gördüm: Rüyamda uyuyormuşum ve rüya görüyormuşum. Rüyamın içindeki rüyamda bugünkü yazımı yazmaya çalışıyorum... Ansızın sağ omzumda melek annem belirdi. "Aman yavrum bugün seçim yasakları var, dikkatli yaz" diyor.Annemin sesini duyan tüm eş dost, anamın tüm çocukları, torunları hepsi başıma üşüşüyor, hepsi birden "Sakın yazma, aman yazma, onu yazma, bunu yazma, sağa bakma, sola bakma, şunu yapma, bunu yapma, yazma, yazma, yazma" diye tempo tutuyorlar! "Yeteeer susun!" diye bağırmamla hepsi kaçışıyor!Bir de bakıyorum kucağıma gökten üç elma düşmüş. Biri bana, biri bu satırları okuyana, biri de gönlünüzden kim geçiyorsa, ona...Anadolu'da masallar hep böyle biter. Meğer kucağıma düşen üç elma, Nâzım Hikmet'in "YAŞAMAYA DAİR" başlıklı 3 şiiriymiş. -1-Yaşamak şakaya gelmez,büyük bir ciddiyetle yaşayacaksınbir sincap gibi mesela,yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,yani bütün işin gücün yaşamak olacak.Yaşamayı ciddiye alacaksın,yani o derecede, öylesine ki,mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,yahut kocaman gözlüklerin,beyaz gömleğinle bir laboratuvardainsanlar için ölebileceksin,hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,hem de en güzel en gerçek şeyinyaşamak olduğunu bildiğin halde.Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,yaşamak yanı ağır bastığından.-2-Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,yani, beyaz masadan,bir daha kalkmamak ihtimali de var.Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederinibiz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğizen son ajans haberlerini.Diyelim