Geliyorum diyen felâket: Çocuklarımızı kaybediyoruz!

Türkiye'deki 18-25 yaş kuşağının 70'i ülkeyi terketmek istiyor.Bu oran, zeki çocuklarda 95'ten fazla bir rakam olarak çıkıyor karşımıza! Ürpertici bir manzara var karşımızda!Sizce de ürpertici değil mi, bu manzaraNedir bu, pekiBu ülkenin intiharıdır!Oysa ülkesini seven insan, en zor şartlarda bile ülkesini terketmez, ülkenin o zorluklardan çıkması için mücadele eder.(Burada, ülkesinden asla nefret etmeyen, aksine her an ülkesi burnunda tüten, ekmek parası için gurbet ellere giden gurbetçilerimizin durumunun çok farklı olduğunu söylememe bile gerek yok!)Burada gençleri değil, ülkeyi bu hâle getiren iki asırlık çarpık ve çağdışı zihniyeti sorguluyorum.Ülkeye tepeden köksüz, sığ bir kimlik dayatan, Kendini de, Batı'yı da tanımayan, umutsuz ve ufuksuz kuşaklar yetiştiren, mankurtlaştırıcı eğitim, kültür, medya rejimini sorguluyorum.Peki, bütün bu savrulmanın, çözülmenin sebepleri neler acabaKanımca, bunun hem dış hem de iç iki temel varoluşsal ve kültürel sebebi var. Önce dış sebebi gözden geçirmek isterim, kısaca.DİJİTAL SÖMÜRGECİLİK: ÜÇ EPİSTEMİK KÖRLEŞME VE ONTOLOJİK KÖLELEŞME BİÇİMİ1980'lerde ve 1990'larda çokça tartıştığımız küreselleşme süreci nihâî hedefine ulaşmak üzere gibi, belki de çoktan ulaştı bile: Bütün sınırlar ortadan kalktı. Bütün kültürel, dînî, millî, etnik aidiyet biçimleri buharlaştı.Dijital sömürgecilik çağındayız: Dijital sömürgecilik, popüler kültür üzerinden bütün aidiyet biçimlerini, inanç, değer, anlam ve bağlanma kiplerini yerle bir ediyor!Sınırların ortadan kalması, ufukların genişlemesi anlamına gelmiyor; aksine sınırlar ortadan kalktıkça ufuk daralıyor, şaşırtıcı bir şekilde: Seküler-kapitalist tekno-pagan popüler kültür biçimleri, sadece hız, haz ve ayartı ekseninde ilerliyor ve kitleleri baştan çıkarıyor; kendinden, ailesinden, ülkesinden, değerlerinden uzaklaştırıyor; dünyaya, dünyanın sorunlarına yabancılaştırıyor: Egosunun, hazlarının, arzularının kölesi yapıyor! Hedonizmin zaferi bu: Pasif nihilizmin yani. Pasif nihilizm, ateizmle zirveye ulaşan aktif nihilizm'den daha tehlikelidir: Çünkü pasif nihilizm, daha örtük, daha dolaylı, daha ayartıcı ve sinsi yöntemlerle zihni, bedeni ve ruhu kölesi yapıyor insan nefsinin.Çağımızda bütün aidiyet biçimlerinin buharlaşmasıyla birlikte insan, özellikle genç kuşaklar üç epistemik körleşme ve ontolojik köleleşme biçiminin kurbanı oluyor: Birincisi, gemleyemediği nefsinin ve arzularının. İkincisi, özellikle Los Angeles'ta üretilen, insanın duyma ve düşünme meleklerini iptal eden, ruhsuz, mekanik bir makinaya, robota dönüşmesine yol açan pornografik ya da dromokratik popüler kültürün. Üçüncüsü de, film kültürü, müzik kültürü ve dijital kültür üzerinden bu popüler kültür endüstrilerini üreten tekno-pagan kapitalist sistemin.LİNÇ KÜLTÜRÜ: YENİ BARBARLIK BİÇİMİBurada kurduğum cümleleri bile kurmak cesaret istiyor artık bu ülkede!İnanılmaz bir linç yiyorsunuz. Yer yer organize linç girişimine maruz kalıyorsunuz. Ama linç girişiminin organize olması da gerekmiyor artık: Linç kültürü hükmediyor hayatımıza: Linç kültürü, tam da Jean Baudrillard ya da Michel Maffesoli'nin diyebilecekleri gibi, yeni bir barbarlık biçiminin, yeni kabile savaşlarının, dijital göçebe kavgalarının ortasına fırlatıyor insanı.Bunlar, küreselleşme fenomeninin postmodern süreçte bütün aidiyet biçimlerini nasıl dümdüz ettiğini gözler önüne seriyor.BÖYLE GİDERSE, KENDİ ÇOCUKLARIMIZ KOVACAK BİZİ BU ÜLKEDEN!Tabii meselenin bir de iç boyutu, bizimle ilgili yönü var: Bu ülke, iki asırdır köklü bir medeniyet krizi yaşıyor: Ülkede uygulanan radikal modernleşme laikleştirme projesinden ötürü topluma tepeden dayatılan katı seküler kimlik, Tanpınar'ın bile açıkça itiraf ettiği gibi, toplumu "kültürel inkâr"ın eşiğine sürükledi; toplumun ruh köklerini kuruttu, kültürel ve entelektüel direnç noktalarını ve iradesini yok etti; insanımızı dışarıdan gelebilecek her tür