Dünya, İslâm'a gebe ama Müslümanlar nerede (1)

Tarih, tarih olmak üzereTanrı fikrinin yok edildiği, hakikat fikrinin buharlaştığı, insanın ruhsuzlaşarak robotlaştığı, tabiatın delik deşik edildiği bir zaman diliminde tarihin yapıldığından, tarihin sürdüğünden sözedilebilir miİlâhî soluğun çekildiği, insanın nefesinin kesildiği, tabiatın tabiatının yok edildiği bir yerde tarih nasıl nefes alabilsin kiÇİFTE KISKAÇ: "YOK-VARLIK"Bildiğimiz dünyanın sonunu yaşıyoruz. Yeni bir dünyanın kurulmaması için de insanlığın dijital uygarlığın sanal ağları tarafından üretilen hız, haz ve ayartı teknolojilerinin insanı nasıl uyuşturduğuna tanık oluyoruz.İnsan çifte kıskaç altında, çifte kuşatmayla karşı karşıya: Hem mekanik araçların hem de arzularının kölesi olmak için can atıp duran bir yok-varlığa dönüştü: İnsan güle oynaya yok oluşuna koşuyor hızlaİnsanlığı haklar rejimi demokrasi ile uyuttular aldattılar; demokrasi diyerek kurdukları küresel mekanik mekanizmayla insanın biricikliğini dümdüz ederek kitleleştirdiler, kitleleri de dekadansın (tefessühün, çürümenin) eşiğine sürüklediler. Şimdi de hazlar rejimi dromokrasi ile uyuşturuyorlar insanlığı; hız, haz ve ayartı ile zihinleri de, duygu dünyasını da dumura uğratan haz teknolojileriyle dekadansla dans vaziyetlerinde patinaj yaptırıyorlar bütün insanlığaPARADOKS ÇOK YAKICI AMA AŞMAK GEREKYakıcı, kışkırtıcı bir paradoks var karşımızda:Bir yandan, İslâm'ın önünün bu kadar açıldığı bir zaman dilimi nadir yaşanmıştır tarihi boyunca, belki deÖte yandan, İslâmın önünün Müslümanlar tarafından bu kadar tıkandığı başka bir zaman dilimi de yaşanmış mıdır, diye sormuyorum bile. Bu nasıl yakıcı bir paradokstur öyle: Dünya İslâm'a gebe ama Müslümanlar İslâm'ı terkediyorlarBu yakıcı paradoksu iyi anlayıp anlamlandırabilirsek, paradoksu aşma konusunda ciddi mesafe katedebiliriz. Ve İslâm'ın İnsanlığın geleceği olarak insanlığın önünü açmasının yapıtaşlarını döşemeye başlayabilirizÖncelikle şunu söylemek gerek: Müslümanlar durduk yere, keyifleri öyle istedi diye İslâmı terkediyor değiller. Bunun Müslümanların dışında yaşadıkları çağla, sadece Müslümanlar için değil bütün insanlık için devâsâ, korkunç bir ağ'a dönüşen emperyalist Batı hegemonyası demek olan çağın akışıyla doğrudan bir ilişkisi var: Tarihte ilk defa bir uygarlık, Batı uygarlığı hem dünya üzerinde hâkimiyet kurdu hem de kendisi dışındaki bütün diğer medeniyetlerin varlık sebeplerini, varoluş zeminlerini ortadan kaldıracak kadar yıkıcı, ürpertici bir saldırı üretti, bütün medeniyetlerin kökünü kazıdı, hiçbir medeniyete hayat hakkı tanımadı, bütün dinleri fosilleştirdi.Batı uygarlığının dünyaya ve insanlığa yaptığı bu saldırıdan İslâm da, Müslümanlar da nasiplerini aldı, kaçınılmaz olarak ama bir farkla: Batı uygarlığının saldırısı bütün diğer dinlerin hem kurucu kaynaklarını hem de direnç noktalarını yerle bir etti ama İslâm'ın kurucu kaynaklarını ve direnç noktalarını yok edemedi. Bu nokta çok hayatî bir nokta. Yarınki yazıda bu meseleye işleyeceğimAma önce Batı uygarlığının modernite ve postmodernite ile geliştirdiği küresel saldırıyı kısaca gözden geçirmemizde fayda var.TEKNO-PAGAN DÜZENİN İNSANIN DÜNYASI, DÜNYASIZ İNSANIModernitenin geliştirdiği kapitalist-seküler meydan okuma, dini dünyadan uzaklaştırdı.Postmodernitenin kendisini içinde bulduğu cenderedeki meydan okuma ise tekno-paganizm düzeni olarak adlandırdığım bir düzen kurdu; tekno-paganizm düzeni, varlığını ve meştûiyetini kültür endüstrisi üzerinden din-dışı kutsallıklar üretmesine borçlu. Sonuçta, dünyevî olan din katına yükseltildi.Müslümanlar da,