Anadolu turnesi

Anadolu turnesi faciayla bitti... Tiyatrocuları taşıyan minibüs, Çorum'dan Samsun'a giderken Amasya'da bir tıra arkadan çarptı, üç tiyatro emekçisi hayatını kaybetti, aralarında Ceyhun Fersoy, Melis İşiten ve Sergen Deveci'nin de olduğu sekiz tiyatrocu yaralandı."Anadolu turnesi" lafını duyunca, aynı tutkuyla, aynı sevdayla, aynı heyecanla Anadolu yollarını arşınlayan Türkiye'deki tüm tiyatro sanatçılarının yüreğinin cızz ettiğinden eminim.Sevgili ağabeyim Müjdat Gezen mesela, bugün bile hâlâ anlatırken gözleri dolar... Yıl 1963, henüz 19 yaşında, hayatında ilk kez Anadolu turnesine gidiyor, tiyatro altı sanatçıdan oluşuyor, Cahit Atay'ın Pusuda ve Karaların Memetleri isimli oyunlarını sahneleyecekler, burunlu tabir edilen koltukları tahta otobüsle gidiyorlar, akşam oluyor, hava kararıyor, ilk şehre varıyorlar, otele geliyorlar, güya otel ama içinde ikişer karyola bulunan dört duvar odalardan başka bir özelliği yok, odaları boşver, otelde tuvalet yok, tuvalet en alt kattaki kahvede, sıkışırsan oraya iniyorsun, gece sıkışırsan kahve kapalı, otelin sahibi, resepsiyon görevlisi ve temizlikçisi aynı kişi, hava buz, sıfırın altı, odaların açıldığı sofada soba var, oteldeki tek soba o, kedi gibi o sobanın başına toplaşıyorlar, açbilaç oturuyorlar, organizatör geliyor, gazeteye sarılı bir paketi sofadaki masaya fırlatıyor, sırıtarak "aç ayı oynamaz" diyor, paketi açıyorlar, altı tane lahmacun var, soğumuş, kaç saat önceden kalmış Allah bilir, altı sanatçıya birer lahmacun, o gece yatıyorlar, ertesi gün matinesuare oynuyorlar, bir gece daha yatıp, komşu şehre geçiyorlar, benzer bir otel, komşu şehre geçiyorlar, aynı... Yevmiye 10'ar lira ama, altı kez sahneliyorlar, para mara yok, organizatör paralarını vermiyor, kendi ceplerindeki son paralarıyla bilet alıp, burunlu otobüsle İstanbul'a dönüyorlar.Aynı yıl bir başka turneye çıkıyorlar, yine kış, bu defa minibüsle gidiyorlar, Müjdat ağabey en arka koltukta oturuyor, bastığı yer, minibüsün tabanı delik iyi mi, boru gibi soğuk giriyor, mukavva kutu buluyorlar, deliğin üstünü kapatıyorlar ama, minibüs zırt pırt arızalandığı için habire yolda kalıyorlar, hepsi hastalanıyor."Bu çocukların kazasını duyunca, aklıma o tabanı delik minibüs geldi" diyor Müjdat ağabey, "yıllar geçiyor, maalesef şartlar değişmiyor."Zeki Alasya'nın bir röportajında okumuştum... Henüz Devekuşu Kabare'yi kurmamışlar, yıl 1965 filan, Genar Tiyatrosu'ndalar, karakışta Anadolu turnesine çıkıyorlar, hava eksi 15 derece, burunlu otobüsle gidiyorlar, otobüste kalorifer yok, o dönem gazla çalışan duman salmayan bacasız Alaaddin sobaları var, iki tane alıyorlar, biri Metin Akpınar'ın kucağında, biri Zeki Alasya'nın kucağında, yere koyamıyorlar, çünkü otobüs hareket edince devriliyor, arada bir sobayı ön cama yaklaştırıyorlar, ön cam buzlanıyor, şoför önünü göremiyor, sobayla buzu eritiyorlar, Bolu Dağı'nda kar yolları kapatıyor, dile kolay, 17 saat boyunca orada sıkışıp kalıyorlar.Niye çekiliyor bu çilelerAnadolu insanı da tiyatro seyredebilsin diye.Ve elbette, ekonomik boyutu da var... Çünkü, tiyatro sanatçılarının rol yapmadıkları bir gerçek hayatları var, hepimiz gibi kira var, borç var, üç beş kuruş kazanıp geçimini sağlayabilme mecburiyeti var.Toto Karaca, Ali Sururi, Celal Sururi, Alev Sururi, Muzaffer Hepgüler, İlhan Daner, kadroya bak kardeşim, efsane İstanbul Tiyatrosu... Bu hadisenin yaşandığı dönem henüz meşhur değiller, Anadolu turnesine gidiyorlar, güzel güzel oynuyorlar ama, organizatör paralarını ödemeden kaçıyor, üstelik otel parasını da ödemiyor, otelde rehin kalıyorlar, ekmek alacak paraları yok, otelin yan bahçesinde ayva ağaçları var, ayva çalıyorlar, karınlarını öyle doyuruyorlar, hava kararınca tıpkı filmlerdeki gibi çarşafları birbirine bağlayarak arka pencereden kaçıyorlar... Aradan yıllar geçiyor, hepsi tek tek Türkiye'nin gözbebeği oluyorlar, hem şöhrete hem paraya kavuşuyorlar, Ali Sururi biniyor otomobiline, o şehre gidiyor, o otelin kapısını çalıyor, otelcinin parasını ödüyor.Ali Poyrazoğlu da Anadolu turnesindeyken otelde rehin kalan sanatçılarımızdan biri... Yıl 1980, Haldun Taner'in Gözlerimi Kaparım