Mustafa Kemâl'in havradaki resmî cenâze âyini (1)

Mensûb olduğu Cemâatin terbiyesi, bütün bir Selânik (yânî "La Jerusalen de los Balcanes" ve "La Madre de Israel") "muhîtinin têsîri, tahsîl yaptığı mekteblerin telkînleri, tâkîb ettiği neşriyâtın (kitab, gazete, mecmûa) sinsi-âşikâr propagandaları ve nihâyet Müslümanların kısm-ı âzamının kendilerini irticâî zihniyet ve hayât tarzına kaptırmış olmaları gibi sebeblerle çocukluğundan îtibâren amansız bir Müslümanlık düşmanı olarak yetişen, 27 Eylûl 1907'de Selânik'in İtalya Meşrik-i Âzamı'na (Grande Oriente d'Italia'ya) tâbi ve İttihâd ve Terakkî Komitası'nın da nüvesini teşkîl eden Macedonia Risorta (Maçedônya Risôrta) Locası'nda tekrîs edilen, (Madam Corine'e ÇanakkaleMaydos'tan yazdığı "Le 20 juillet 1331 2 Ağustos 1915" târihli Fransızca mektubda Mehmedciğin Îmânını, Allâh, Âhiret, Cennet, Gâzîlik, Şehâdet mefhûmlarını alaya alması gibi) ser verip sır vermiyecek pek yakın dost muhîtinde bir dereceye kadar serbest davransa da, aldığı Cemâat terbiyesi îcâbı, bu hissiyâtını, Müslümanların başlattığı İstiklâl Harbini onlara karşı (en yakın arkadaşlarından Orgeneral Ali Fuad Erden'in tesbîtiyle) bir "ihtilâl harbine çevirmek" sûretiyle ve tedrîcen topyekûn iktidârı zaptedinciye (1923-24'e) kadar (efkârıumûmiyeye karşı) sînesinde bir "Millî Sır" hâlinde gizlemesini gâyet iyi bilen, o merhaleden sonra maskesini indirerek, her fırsatta, -yerine göre- örtülü veyâ âşikâr ifâdelerle İslâma hücûm eden, onu alabildiğine îtibârsızlaştırmıya çalışan, hemen hemen bütün inkilâblarını da bu istikâmette yapan, Resûlullâh Hazretleri ve Dîn-i Mübîn hakkında, pervâsızca, "Evet, ahlâksız bir bedevînin İslâm denen o saçma ilâhiyâtı, hayâtımızı zehirliyen çürümüş bir leştir!" hükmünü vererek İlâhî Dîni ve Mübelliğini insâfsızca mahkûm eden, bu derece galîz bir hakâreti savuracak kadar nefretinde taşkınlık gösteren, (17 Mart 1937 akşamı, Çankaya'daki Hâriciye Vekâleti Köşkü'nde tertîb edilen akşam ziyâfeti esnâsında, Romanya Hâriciye Vekîli Victor Antonescu ve sâir dâvetli topluluğuyle sohbet ederken dile getirdiği) "Mâdemki hayâtın sonu sıfırdır, bârî yaşadığımız müddetçe şen ve şâtır olalım!" kanâatiyle Âhireti, (8 Temmuz 1932 Cumâ akşamı Marmara Köşkü'nde,) "Âciz İnsanlık, vicdânında, kendini koruyacak bir kuvvet yarattı ve ona 'Allâh' dedi; fakat modern çağların insanı için, artık her şeyin koruyucusu, her türlü tekâmül, huzûr ve emniyetin menbâı cem'iyettir!" iddiâsıyle (ve nice mümâsili beyân ve daha mühimmi- fiileriyle) Allâh akîdesini inkâr eden, 3 Aralık 1934'te, TBMM'de, kendisini ve "Râdife"sini temsîl eden (değişmez Dâhiliye Vekîli ve Beynelmilel Masonluk Mâbedi'nin 33 dereceli sâliki) Şükrü Kaya'nın ağzından "Dînleri, işlerini bitirmiş, vazîfeleri tükenmiş, yeniden uzviyet ve hayâtiyet bulamıyan müesseseler" îlân eden, yine Kaya'nın tercümanlığıyle (onun 5 Şubat 1937'de, Meclis'deki Nutkunda sarfettiği "Mâdemki târihte Deterministiz, mâdemki icrââtta Pragmatik Maddiyetciyiz, o hâlde kendi kanûnlarımızı kendimiz yapmalıyız! Kendi cemâatimizi mâverâ-yı dünyâya taallûk eden her türlü endîşelerden, her türlü lâhutî ilâhî hayâllerden müberrâ olarak kılarak, kânûnlarımızı, bu günün îcâblarını, maddî zarûretlerini göz önünde tutarak yapmalıyız! Onun içindir ki, biz her şeyden evvel Lâikliğimizi îlân ettik. Lâiklikten maksadımız, dînin memleket işlerinde müessir ve âmil olmamasını têmîn etmektir. Biz diyoruz ki, dînler, vicdânlarda ve mâbedlerde mahbûs kalsın, maddî hayât ve dünyâ işine karışmasın! Karıştırmıyoruz ve karıştırmıyacağız!" gibi sözlerle,) dünyâ görüşünü, hayât felsefesini "Maddiyetci (Materyalist)" olarak târif eden, 1 Teşrînisânî 1937'de TBMM'yi Açış Nutku'ndaki "Bizim prensiplerimizi, gökten indiği sanılan kitabların doğmalarile asla bir tutmamalıdır; biz, ilhamlarımızı, gökten