Mısır Hamlesi...

"İki kişinin bildiği sır değildir." Bu gerçek dünyanın dört bir yanında geçerli olduğu gibi Ortadoğu coğrafyasındaki ilişkilerin düzenleme prensibidir. Ve yüzlerce yıldır, peygamberlerden, aşiret geleneğine göre de geçerlidir. Mustafa Kemal Paşa'dan sonra Türk Milliyetçilerinin evilerek "Sağcılığa" dahası "İslamcılığa" kaydığı gerçeğini uzun uzun tartışmaya niyetim yok. Uzun yıllar Tevfik Fikret'in oğlu "Haluk'un nesli" ile, Mehmet Akif'in oğlu "Asım'ın nesli" tartışmalarına gençlik yıllarımda balıklama dalmışlığım vardır. Haluk'un papaz olduğunu iddia edenler neredeyse yüzyıl Asım'ın alkolik olarak yaşayıp öldüğünü de inkar ettiler. Akif'in başta İstiklal Marşı olmak üzere bir araya getirdiği Safahat kitabını başucu yapan nesil, İstiklal Marşı'ndaki gerçekler yerine zaman içerisinde O'nun Arnavut kökenli olduğundan dem vurarak ünlü "Denizdeki sandal su alırken önce müslümanı mı sonra Türkü'mü kurtarırsın" hilesine başvurdular. Dahası Mustafa Kemal Paşa'ya yapılması planlanan suikasti önleyen Akif'in "Kuran-ı Kerim"i Türkçeye çevirme çalışması için gittiği Mısır ve el-Eser Üniversitesi günlerini "Televole" haline dönüştürerek akla, hayale sığmayan yalanlar ürettiler. Neyseki Sevgili Sinan Meydan "Vaiz" adını verdiği eserinde Akif'in İstiklal Harbine verdiği katkıların yanında Mısır'da acı çektiği günleri de belgeleri ile yayınladı. "İslamcılar" yerine "Dinbazlar" terimini tercih ettiğimi cümle alem öğrendi. Akif'in "Bir gün daha kalsam inancımı yitirirdim" dediği Mısır ve El-Ezher günleri gerçekten ilginçtir. Meraklıları kaynaklardan inceleyebilir. "İslam dininin kaynaklarını, içtihatlarının Merkezi" olarak nitelendirilen el-Ezher'den ilim adamı yerine hep ajan, cahil ve din düşmanı mürteci yetişmiştir. Düşünebiliyor musunuz; söz konusu üniversitenin rektörü, dekanı "Müslüman kişinin aç kaldığında karısını yiyebileceği"ne dair fetva yayınlar. Yetmez! "Karısı ölen müslümanın cesedi soğumadan 6 saat içinde ölen eşi ile cima yapabileceğine" dair fetva da bulunur. Lafa gelince "Osmanlıcı" olan cahiller bilmez. "Osmanlıcılık-Ümmetçilik-Türkçülük" arayışında "Ümmetçiliğin merkezi Mısır ve dolayısı ile Londra"dır. "İslamcı İdeoloji"nin her türlü kliği, kolu ve de bilmem nesinin merkezi İngiltere"dir. "Güneşin batmadığı İmparatorluk" olarak nitelendirilen Birleşik Krallık, Hindistan, Pakistan, Okyanusya, Arap Yarımadası ve Avrasya ülkelerinde "İslam" adına emperyalizme işbirlikçi üretmiştir. "Endüstri Devrimi" sonrası ABD ile rakip olma yerine "İşbirliğini tercih eden İngiltere" birinci ve İkinci Dünya savaşları sonunda harita üzerinde ülke sınırlarını belirleyen ülke olmuştur. Dinbazlar; "Baş düşmanları İsrail"in ABD tarafında İslam coğrafyasını tehdit etmek için kurulduğunu iddia etseler de gerçekte o dönem İngilizler'den habersiz, rızasız kurulması mümkün değildir. Başta Filistin Kurtuluş Örgütü olmak üzere; İsrail karşıtı tüm kuruluşların idare merkezi de Londra'dır...