Kumar masası...

Olağanüstü acıların arasında çıkan yazıdır. Türkiye ve Orta Doğu coğrafyasındaki gelişmeleri anlayabilmek için tarihi ve özellikle yakın tarihi iyi bilmek şarttır. Günümüzde "Osmanlıcılık" ya da "Halifelik" adına rüya görenler tarihi "Fesli Deli Kadir" ve "Eşari" geleneğinden anlatımlarla öğrendikleri için gerçekleri bilmez. Dahası "Bilmediklerini de bilmezler." "Abdülhamit'in 33 yıl boyunca tek karış toprak vermediğini" savunan embesiller iki yanlışın bir doğru olduğuna inanmaya devam etsin. Zahmet edip birazcık okusalar gerçeklerle yüzleşecekler. Lakin aynaya bakmayı da şeytana bağlarlar. AKP iktidarında bir takım TV dizileri ve sinema filmleri ile "sanal intikam" alışının da modası geçti. İslam Orduları kurulacakmış, başkenti İstanbul olan devletin adı uyduruktan SADAT tarafından belirlenmiş. Felan, filan... Bu sütunlardan defalarca Falih Rıfkı Atay'ın "Zeytindağı ve Bozgun" adlı ölümsüz eserlerini tavsiye ederken, bu eserleri okuyup içselleştirmeden Orta Doğu coğrafyasındaki gelişmelerin günümüze iz düşümlerinin yorumlanamayacağının altını çizmiştim. Arap yarımadasındaki bozgunu görmeden "Kut'ül Amare'yi zafer" olarak nitelendirenler kocaman ormana değil tek ağaca bakıp; hamasi nutukların arkasına saklanmaya devam ediyorlar. Mekke ve Medine'nin düşüşü, Arapların İngilizlerle iş birliğini görmezden gelirler. İslamcı-Osmanlıcılar "Lawrence"i bile unutmuşlar. Yemen'e gidip dönmeyenler, Suriye'den geri çekilişten de haberleri yoktur. Ya da yokmuş gibi davranırlar. Yeniçağ Gazetemizin müdavimleri hatırlar "Zeytindağı"ndaki o tarihî diyaloğu... Geri çekilen askerlerin, yaralıların indiği tren istasyonunda Anadolu'muzun cefakar anası, "Benim Ahmed'imi gördünüz mü" feryadını hatırlayan var mı Ahmedin anasına verilen: "Hayır! Hiç birimiz Ahmed'i görmedik. Fakat Ahmed'in her şeyi gördü. Allah'ın Muhammed'e bile anlatamadığı, cehennemi gördü!.." cevabını eminim ne Recep Tayyip Erdoğan ne de O'na kayıtsız şartsız destek verenler okumuştur. Okumuş ya da dinlemiş olsalar da hazmedememişlerdir. O sırada "Yedek subay" olarak çöllerde görev yapıp, geri çekilmeye tanıklık eden Falih Rıfkı Atay şöyle devam ediyor: "Vagonlar, arabalar, kamyonlar hepsi ondan, Anadolu'dan utanır gibi... Hepsi İstanbul'a doğru perdelerini kapatmış, muşambalarını indirmiş, lambalarını söndürmüş, gizli ve çabuk geçiyor. Anadolu Ahmed'ini soruyor. Ahmed, o daha dün bir kurşun istifinden daha ucuzlaşan Ahmed, şimdi O'nun pahasına kanadını kısmış, tırnaklarını büzmüş, bize dimdik bakan o ana kartalın gözlerinden okuyoruz. Ahmed'i