Aleviliği torbaya dolduramazsınız!..

Defterli nüfus cüzdanlarında "Mezhebi" hanesinde "Hanifi" yazardı bu satırların yazarı için. Yeni doğmuşum... Dolayısı ile benim değil ailemin tercihi yansırdı. O yılların Türkiyesinde, o günkü koşullarda, eğitim seviyesine göre değerlendirmek daha sağlıklı olur. Devlet kapısı olan "Kaymakamlıklar" da ki "Nüfus Müdürlüğü"nün havası yerindeydi. Askerlikteki "Ali Okulu"nda okuma-yazma öğrenenler, deftere doğum ve ölümleri işlenirken; yeni doğan çocukların isimlerine bile devlet karışırdı. Günümüzde "Zaytung haberleri"ne konu olan yanlış yazılmış ad ve soyadların kaynakları ta oralara ulaşır. Hele Demokrat Partinin iktidar günleri... "Orduyu yedek subaylarla yönetirim" diyen zihniyet, Jandarma dipçiği, imam rivayetleri ve cahil memurlarla vatandaşına resmen zulmetmiştir. Yazının girişinde "Defterli nüfuz cüzdan"larından bahsettim. Medeni yasalar ve soyadı kanununa rağmen ailenin kendi soyadını belirlemesi neredeyse mümkün değildi. Katalogdan memurlar, muhtar eşliğinde belirlerdi. İtiraz hakkı yoktu. Bu yüzden aynı ailelerin soy isimleri bugün bile değişiktir. Sebep ve sonuçları elbette tartışılır. Bir de "Mezhebi" bölümü var ki "Alevi-Şii-Caferi" gibi "Sözde dört hak mezhep"den olmadıkları için yazılmazdı çoğu zaman. Çocukluğumdan beri en yakın arkadaş ve komşularım "Alevi" olmuştur. Ve bir çoğunun Aleviliğini 20-30 ve hatta 40 yıl sonra öğrenmişimdir. "Alevi-Sünni", "Türk-Kürt" ayrımı yapmak en büyük ayrımcılık sayıldığı için söz konusu dahi olamaz, yapanlar şiddetle kınanır ve hadise kapatılırdı. Nüfus kayıtlarının sağlıklı olmadığı için Alevilerin sayıları net değil. Kimilerine göre 20 milyon. Kimilerine göre 10 milyon. Türkmen-Alevi aşiretlerinin asimile olduğu gerçeğini bilime rağmen inkar edenler yanılıyor. Bu arada Alevilerin eğitim seviyesi Sünni yada selefilere göre çok yüksek olduğunun altını çizelim. Gönüllü kuruluşlar, vakıf-dernek, federasyonlarda son derece ciddi örgütlenirler. Tercih ettikleri siyasi parti ve kuruluşlarda söz sahibidirler. İslamcı tarikatlar gibi kadrolaşmak, "Devletin kılcal damarlarına sızmak" gibi amaçları asla olmamıştır. "Demokrasi, insan hakları ve fikir özgürlüğü" üzerine yoğunlaşmış "Laiklik" ilkesinin savunucuları olmuşlardır. Aynı mahallerde yerleşmek, gettolaşmak gibi çabaları da olmamıştır. Birçok Sünni den daha fazla inançlara saygı gösterirler. Ramazanda yiyip-içmezler. Dini bayramlara ve cenaze namazlarına katılırlar. Kısacası "Adam"dırlar.