Türkiye'nin değeri ve değerleri

Ayaklarımızı yere sağlam basmayınca, eylemlerimizin ardındaki nedenler sağlam ilkesel nedenlere dayanmayınca rüzgâr ne yandan eserse o yana savrulmak mukadder hale geliyor. Türkiye'nin Arap Baharı sonrası oluşan şartları tersine çevirmek üzere girişilen operasyonlara karşı ortaya koyduğu tavır ve duruş rastgele, basit çıkar hesaplarına dayanmıyordu. Başka hiçbir ülkenin ortaya koymadığı müstesna bir tavırdı Türkiye'nin tavrı, bu da onu bütün dünya ülkeleri arasında müstesna bir yere doğru taşıdı. Bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan her zeminde ve BM kürsüsünde göğsünü gererek "dünya beşten büyüktür" diyebiliyorsa, bu süreçlerde ortaya koyduğu ahlaki duruşun ürettiği moral üstünlük sayesinde diyebiliyor. Katar'daki FİFA Dünya Kupasının açılışı öncesi 10 yıl önce "darbeci" diye eleştirdiği için şiddetle eleştirdiği ve ilişkilerini kopardığı Sisi ile el sıkışması karşısında bir "Erdoğan'ın U dönüşü" hikayesine başvurulması, muhalefet açısından tabii ki beklenmeyen bir yaklaşım değildi. Yıllardır Erdoğan'ı Sisi'yle uzlaşmaya davet eden çevrelerin tam da istedikleri şey olduğu için sevinmek yerine onu bu sefer el sıkıştı diye eleştirenler hiç de şaşırtmıyor. Türkiye'de muhalefetin amacı ve tarzı gerçekten ülkenin önünü açacak alternatif yol ve siyasetler önermek değil, her ne yapılırsa yapılsın ona muhalefet etmek nasılsa. Sözümüz, "el sıkışma" dolayısıyla Mısır'ın önemine, gücüne ve iki ülke arasındaki yakınlaşmanın önemine güzellemeler yapalım derken, neredeyse şimdiye kadar takip edilmiş siyasetin tamamını gömmeye kalkışanlara. Ülkelerin dostlukları, ilkeleri olmaz da sadece çıkarları olur edebiyatının gırla işlendiği analizlerin gürültüsünü koparanlar güya Erdoğan'ı destekleyen analizler. Oysa böyle yapmakla Türkiye'nin şimdiye kadar takip ettiği siyaseti, insani meseleler karşısında ortaya koyduğu bütün duruşları anlamsızlaştırdıklarının ve değerli Türkiye'yi değersiz emperyalist dünyanın hizasına yazdıklarının farkına bile varmıyorlar. Türkiye'yi değerli kılan, tam da sadece çıkarlarını düşünen ülkelerden, dünyayı çıkarları uğruna sömürüp fesada boğan ülkelerden yana ortaya koyduğu fark değil midir Dış politikasında sadece çıkarlarını gözeten bir Türkiye'nin, "dış siyasette çıkarlar" teorisinin en iyi uygulayıcısı olan ve bütün dünyayı iliklerine kadar sömüren İngiltere, Fransa, ABD ve Rusya'dan bir farkı olmayacaksa, Türkiye'nin değeri ne olacaktır Değerlerini çıkarları uğruna harcamış, özüne ve değerlerine yabancılaşmış bir Türkiye'nin değeri nedir İki ülke arasında çetin savaşlar olur, yenişirler veya yenişemezler, ama eninde sonunda ülkeler barışır ve savaşanlar birbirlerinin elini sıkar. Bunda bir şey yok. Zordur savaştığınla el sıkışmak, ama bu tür barışların hiçbirinde taraflar önceden savaşmaya kendilerini sevk eden iddialardan öyle kolay vazgeçmez. Bir noktadan sonra barışın gerekliliği taraflara kendini kabul ettirdiğinde aradaki ihtilafları tamamen bitiren bir durum oluşmasa da bu barış gerçekleşebilir. Üstelik Mısır ile savaşmış değiliz, ama orada 10 yıl önce gerçekleşmiş olan darbeye karşı Türkiye'nin çok değerli bir tutumu oldu ve bu tutum dolayısıyla Sisi ile ilişkiler koptu. Türkiye o olayda tavrını darbelere karşı net bir biçimde koymakla sadece haklı değildi, kendine yakışanı yapıyordu ve yapmalıydı. Bugünkü barış adımlarını o haklı ve asil tavırdan bir nedamet söylemine dönüştürmek, en hafif tabirle o asaletten de nasibini terk etmek anlamına geliyor. İnsan haklarının, insan onurunun ayaklar altına alındığı durumlar ne yazık ki İslam dünyasının rutinlerinden. Burada lideri BM kürsüsünden "dünya beşten büyüktür" diye haykıran Türkiye İslam dünyasında insan haklarının, özgürlüklerinin ve onurunun yüceltildiği bir söylemin öncüsü olmasına ihtiyaç var. Türkiye olmasa birileri mutlaka bunu yapmalı, ama mevcut durumda bu rolü üstlenebilecek başka kimse yok. Bugün en fazla insan hakkı ihlali olan ülkeler maalesef İslam ülkeleri ve bu İslam dünyasının en büyük sorunu. Türkiye bu siyasetin öncüsü olmayı tercih etti baştan beri. Belki tarz-ı siyasetiyle