PKK ve sahiplerinin maskelerini düşüren Kürtler

İstiklal Caddesi'nde gerçekleşen menfur terör saldırısı, eylemi yapan açısından değilse bile örgüt açısından bir intihar saldırısı gibi sonuçlanıyor. Olayın hemen ardından başlatılan soruşturma rekor denilebilecek seviyede saldırıyı yapanları bütün bağlantılarıyla birlikte ortaya çıkarıp eylemde doğrudan veya dolaylı dahli olanların büyük çoğunluğunu derdest etti. Bu arada örgütün böyle bir eylemi yapmasının arkasındaki bütün ihtimaller de değerlendirildi ve sivillerin, çocukların canına hunharca kast eden bir terör örgütüne destek veren uluslararası güçler de kelimenin tam anlamıyla ifşa edilmiş oldu. Tabii bu terör eyleminin talimatına cüret eden merkezler iki gündür devam eden TSK hava operasyonlarıyla gönderdikleri mesajların cevaplarını alıyorlar. Türkiye artık terör eylemlerinin gönderebileceği mesajlara, sadece mesajı taşıyanlara değil mesajın sahiplerine de anladıkları dilden en etkili cevapları verdiğini göstermiş oluyor. Terör saldırısının ardından ifşa olan bir ilişki de Batı medyasının teröre başından verdiği söylemsel destek. Bu olayın üstüne ortaya çıkan PKK bağlantısı üzerine Alman, Fransız, İngiliz medyası Türkiye'nin verebileceği cevabı herkesten daha fazla beklemeye başlamıştı. Ama bu beklentisini ifade ederken kullandıkları haber dilinde bu hunharca eylemi "Kürtlerin yapmış olduğu" ve T.C.'nin bu eyleme karşılık olarak "Kürtlere nasıl bir cevap vereceğini" merakla beklediklerini söylüyorlardı. Sadece bu haber dili bile PKK üzerinden Türkiye'ye ve Kürtlere karşı kimin nasıl bir oyun kurmaya çalıştığını bütün açıklığıyla ifşa ediyor.Açıkçası Batı medyası PKK ile Kürtler arasında bir özdeşleştirme yapıyor ve üstelik bunu yaparken İstiklal Caddesi'nde bebekleri hunharca katleden eylemi Kürtlere mal ederken bu eylemi Türklerle Kürtlerin savaşının olağan bir adımı gibi göstermeye çalışıyor. Haber dilinde açıkça PKK'nın sivillere yönelik eylemlerini bile anlayışla karşılamaya, haklı göstermeye sinsice bir davet var.Buna karşı istediğimiz kadar PKK ile Kürtlerin alakası olmadığını anlatmaya çalışalım, ikna ediciliğimiz onları en fazla hayal kırıklığına uğratıyor. İşin asıl gerçeği ise onların Türkiye ile ilgili bütün yatırımlarını bu özdeşleştirmeye yaptıklarıdır. Ne yazık ki, onların bu çabalarına Türkiye içinden sözümona milliyetçilik adına şuursuzca destek veren bir anlayış da hep var oldu ki, Türkiye'de Kürt sorununu bu milletin başına bela eden de bu dar milliyetçilik anlayışından başkası olmadı. İnkâr söylem ve siyasetleri uzun zaman Kürtleri milletin bünyesinden itmek üzere işledi durdu.Mehmet Metiner ve arkadaşlarının Demokrasi ve Birlik Derneği ile Demokrasi ve Birlik Vakfı organizasyonuyla yaptıkları çıkış bu özdeşleştirme çabalarına karşı bu yüzden çok anlamlı ve değerli bir girişim olmuştur. Dar ulusalcı anlayışa rağmen bu millet içindeki gerçek konumunu bilen, kaderini Türklerle, Çerkezlerle, Araplarla bu ülkeyi inşa eden bütün renklerle bir gören ve tamamı Kürtlerden oluşan bir ekip bütün dünyaya Türkiye'nin dayanabileceği en sağlam millet tasavvuruyla hitap ediyorlar. Yıllardır Kürtler adına PKK'nın çok daha ilkel ırkçı, ayrılıkçı anlayışını dinlemeyi isteyenlere karşı yine olabildiğince sahih Kürtler olarak haykırıyorlar ve bütün bir dünyaya ilan ediyorlar:"Biz Kürtler asla ayrılıktan yana değiliz. Biz Kürtler her türlü etnik ve siyasi bölücülüğe karşıyız. Türkiye Cumhuriyeti'ni kendi devletimiz olarak görüyoruz. Biz başkalarının Kürtleri değiliz, Türkiye Kürtleriyiz. Türkiye bizim ana vatanımızdır. Etnikırki anlamda elbette Türk değiliz. Tıpkı Türk, Arap, Çerkes vb. kardeş milletler gibi dili ve kültürü olan bir milletiz biz.Aidiyetimiz de sadakatimiz de kendi devletimizedir"Bu yaklaşımın PKK'yı Türkiye'ye karşı bir silah olarak kullanmak isteyen sahiplerine hoş görünmesi mümkün müdürBu