Giderek Türkiye için en ciddi terör tehdidinden daha da ağır bir tehdit haline gelmiş bir ırkçılık ve yabancı düşmanlığı sorunumuz var. Bu tehdidin afaki bir değerlendirmeye dayanmadığını görmek için sadece birkaç hadisenin medyaya yansımasının sonucunda bütün dünyada Türkiye algısının nasıl etkilendiğine bakmak yeter de artar. Bu algı değişimi Türkiye'yi özellikle Körfez'den gelen turizmi ve yatırımları durduruyor var olan yatırımların da çekilmesini sağlıyor. İşin ilginç tarafı, aslında bu ırkçılık ve yabancı düşmanlığı algılarının iyi çalışılmış organize operasyonlarla üretilip yönetiliyor olması. Bu operasyonları dışardan izleyen Türkiye'de her yabancının veya her turistin her gün, her yerde ve herkes tarafından her an bir saldırıya maruz kalabildiğini zannediyor. Oysa bu tabii ki gerçek değildir. Irkçılık ve yabancı düşmanlığı çok şükür ki Türkiye'de hiçbir zaman yaygın bir tutum değildir, olmamıştır. Gerçi ırkçılığa, yabancı ve göçmen düşmanlığına yatırım yapan siyaset bezirgânları sığınmacı karşıtlığının çok ciddi bir toplumsal tabanı olduğunu ve kendilerinin bütün yaptığının var olan bu tabanı temsil etmek olduğunu iddia ediyorlar. Bunu söylüyorlar ama yaptıkları bir temsilden öte insanları sürekli bir konuda şartlandırarak kışkırtmak oluyor. "Temsil etmek" ile "karpuz kabuğu düşürerek, telkin ederek, hipnotize ederek, beyin yıkayarak" insanları bir kötülüğe kışkırtmanın nasıl yer değiştirdiğini görmek çok önemli. Kayseri provokasyonunda halkın kendiliğinden bir tepkisi yoktu. Çok önceden çalışılmış bir senaryoya göre halkın galeyana gelip ayaklanması ve bir topluma karşı bir linçe kalkışması hedeflendi ama bunun sağlanamayacağı da bilindiği için bunun sadece görüntüsü bile yeterli olacağı için kamyonlarla ücretli baltacılar ve şebbihalar getirildi. Ortadoğu'daki rejimlerin klasik darbeci operasyon malzemesidir baltacılar ve şebbihalar. Türkiye'de yıllardır mülteci düşmanlığında öne çıkanların hırçınlığı, gaddarlığı, duygusuzluğu, anlayışsızlığı bu toplumda temsil arayan bir halkla uzaktan yakından ilgili değil. Bu tutumların hepsi sadece ne yaptığını bilen ve yaptığı işe asla duygularını karıştırmayan ajanların kişilik özellikleri. Buna rağmen kendilerini bir halkın duygularını "temsil etme" iddiasıyla meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Tıpkı 6-7 Ekim olaylarında taş atan, sokak gösterileri yapan Kürt gençlerini temsil ettiklerini iddia ederek "biz kendileriyle konuşulacak son nesiliz" diyen PKK'nın kart siyasi temsilcilerinin iddiaları gibi. Bizzat kendi kışkırttıkları, yönettikleri, sokağa sürdükleri gariban Kürt gençlerinin laftan anlamaz öfkesini öne sürüp kendilerine alan açmaya çalışıyorlardı. Gerçekte ise o sokak gösterilerinin, o vandal şiddetin arkasında bizzat kendileri vardı. Şimdi de Suriyelilere düşmanlığı kışkırtanlar, belki toplumda zaten var olan bir öfkenin sadece temsilini yapıyor olduğunu söyleyerek kendilerini meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Oysa yaptıkları neresinden bakılırsa var olan şiddetin, yükselen nefretin ve öfkenin bizatihi sebebi. Ürettikleri ve yaydıkları öfke Türkiye'ye sığınmış ve 13 yıldır dünyaya örnek oluşturan müstesna bir muameleyi görmüş bir halka karşı insanlık suçları işlemeye kışkırtıyor. Böylece yıllardır verdiği muhteşem imtihanla dünyada insani siyaset noktasında zirvelerde bulunan Türkiye'yi aşağılara çekmiş oluyorlar. Neresinden bakarsanız insanlık suçu, neresinden bakarsanız Türkiye'ye karşı korkunç bir saldırı. Kaldı ki siyasette hangi eğilimler varsa onlar temsil edilmeli ve bunların savunması yapılmalıdır diye bir şey yoktur. Türkiye'de bölücülük bir siyaset konusu olamıyor mesela. Dini, etnik veya bölgesel ayırımcılık yapmayı savunan bir siyaset de olamaz. Bunu yapmayı isteyenler olabilir, başkalarından nefret edip onlara karşı her türlü ayırımcılığı arzulayanlar olabilir, ama bunun siyasette temsili olamaz. Bunu savunmanın önünü açtığınız zaman siyasal alanı genişletmiş olmazsınız, bilakis toplumun sağlığını, sıhhatini bozmuş olursunuz. Terörist bir örgütün siyasette temsili olamaz. PKK'nın, DAEŞ'in veya başka herhangi bir terörist örgütün siyasi temsili hem siyaseti bozar hem toplumu. Bugün yabancı düşmanlığı, "Suriyeli" düşmanlığı, hele çok pervasızca artık telaffuz edilebilen "Arap düşmanlığı" bu ülkenin dokusunu tahrip edecek hale gelmiştir. Bu ülkede sayıları 5-6 milyonu bulan Türkiye Cumhuriyeti'nin asli vatandaşı Arap var ve bunlar bu ülkeye şimdi ırkçılık satanlar gibi yüz sene önce gelmiş değil, İslam'ın doğuş yıllarında evlad-ı fütuhat olarak gelmiş, bu ülkeyi vatan kılan ruhun taşıyıcısı insanlar. Esasen böyle olmasa bile kendi başına Arap düşmanlığı insanlık dışı bir cürümdür, ama dikkat çektiğimiz bu basit
Jeffrey Sachs'ın Antalya'da anlattığı masal
14-04-2025 
Nuray Mert ve "terör örgütü üyeliği"
12-04-2025 
Trump İsrail'e makul olmayı öğretebilir mi
09-04-2025 
CHP'de hiç değişmeyen alışkanlıklar
07-04-2025 
Sudan'da olanlar da Sudan'la sınırlı değil
24-04-2024 
Benim ülkem, kapanın elinde kalacak bir mülk müdür
17-07-2024 
Seçim sonuçları hayırlı olsun
01-04-2024 
Senin aklın ermez, bu başka hesap
20-03-2024 