Bir yılın sonunda dünyamız ve ahvalimiz

2022 yılının bu son gününde dünyanın genel manzarasının ufkunda büyük değişimlerin gelmekte olduğunu görebiliyoruz. Dünyada herkeste bir arayış, krizlerden bir çıkış çabası, krize sebep olan şartlardan ve aktörlerden serbestleşme azmi ve bütün bunların ortaya çıkardığı büyük bir gerilim var. I. ve II. Dünya savaşlarından sonra tesis edilmiş, kuralları ve sınırları vazedilmiş dünya düzeni soğuk savaşın bitiminde bir daha dikiş tutmacasına düzensizliğin, kuralsızlığın, gücü yetenin, oyunu kurabilenin istediğini yapabildiği bir kaotik duruma doğru gelişti. Mevzu dünyayı yöneten 5'in keyfiliğinden ve paylaşımından da öte bir durum. Dünyayı yöneten 5'li yapı da kendi arasında doymak ve durmak bilmeyen bir rekabet içinde, ama onların rekabeti ve çatışmalarının bir mantığını ve güçler oyununda tutarlı hamlelerini izlemek çok zor. Yapılan hamleler güçlerle orantısız küçüklükte ve rasyonellikte olabiliyor. Bu belki ülkelerin yönetim kabiliyetleriyle ilgili bir durum. Ülkelerin büyüklüğüyle mütenasip olmayan bir liderlik veya yönetim büyük güçleri kendi avantajlarını rakiplerine karşı kullanmaktan geri bırakabiliyor. Ortaya da çok tuhaf bir oyun çıkmış oluyor. ABD gibi bir gücün bugün gerek Ortadoğu'da gerek Çin'e gerekse de Rusya'ya karşı Ukrayna meselesinde ortaya koyduğu siyasette belki kısa başarılar kaydetse de uzun vadeli dünyaya bir düzen vaat etmesi, hatta kendi hegemonyasını aynı şekilde sürdürebilmesi sözkonusu bile değil. Bir düzen vaat etmesi için belli bazı erdemlerin de samimi olmasa bile satıcısı olması gerekiyor. Soğuk savaşın bitiminde demir perde yönetiminde yıllarını harcamış dünyaya, bilahare Ortadoğu'ya demokrasi ve özgürlük götürme iddiası iyi-kötü bir iddiaydı. Onu kendi emperyalist amaçları için kullanıyor olduğu çok açık idiyse de kendisine dünyada bir moral avantaj da sağlıyordu. Bu avantajı Balkanlar'da Sırplara karşı, Irak'a müdahalesinde ve sonra işgalinde, Afganistan'da tepe tepe kullandı. Bugün ABD'nin dünyanın geri kalanına, emperyalist amaçları için bile olsa herhangi bir değeri taşıma iddiası yok. İşin ilginç tarafı dayandığı gücün kendi müttefiklerine bir koruma sağlayamıyor olması bir yana başlarına bela olması gibi bir özelliği de tipik bir hal almaya başladı. Rusya'nın yayılma tehlikesine karşı AB'ye bir koruma sağlayamıyor ama yine de Avrupa üzerinde bir ABD baskısı aşılamıyor. ABD'ye güvenerek Rusya'ya kafa tutan Ukrayna'nın durumu ortada. İşin sonucunda Rusya'ya geri adım attırılabilse de kendi ülkesi ABD'nin vekalet savaşının sahası olarak yıkıma uğramaktan kurtulamadı. Suriye'deki hikayesi ise dünyamızın süper gücü ABD'nin nasıl hem değerler hem de güç planında bir iflasa doğru gittiğini izleyebileceğimiz bir örnek. Esad'ın katliamlarına dur demek gibi insani bir gerekçeyle gelip ürettiği DAEŞ terör örgütüne karşı PYD-PKK terör örgütüyle bir ittifakın içine girerek canının derdindeki Suriye içinde üç-beş varil petrole çökmek Koskoca ABD'nin tenezzül ettiği siyaset ve ekonomi bu. NATO'daki en büyük müttefikine tehdit oluşturacak bir maceraya sorumsuzca girebilen bu güçten dünyaya bir düzen ihtimali çıkar mıBurada AB de farklı bir durumda değil. Kuruluş felsefesi olarak benimsediği ve savunuculuğunu üstlendiği bütün değerleri sırası geldikçe teker teker yediğini gördük. AB projesi adı konulmamış kapalı bir Hıristiyan birliği idi, şimdi o Hıristiyan birlik bile kendi içinde geçinemiyor. Dünyaya, hele İslam dünyasına söyleyebileceği, vaat edebileceği hiçbir şey yok. İslam dünyasının demok-ratikleşmesi ihtimali ortaya çıktığında bu sürecin yanında değil karşısında yer aldı. Ortadoğuda demokratik yönetimlerle değil, otokratik, diktatör yönetimlerle iş tutmayı tercih ettiğini her fırsatta bütün üyeleriyle gösterdi. Kala kala yozlaşmış değerleri, hazcılığı, aileyi yok eden toplumsal cinsiyet değerlerinden başka taşıdığı bir sancağı kalmamış durumda. Bugün Ortadoğu'da demokratikleşme, insan hakları ve değerleri planında talepleri