Arkaik bir ideolojinin modern anlatısı: Sekülerizm

Başlık Tezkire dergisinin son sayısının dosya başlığından. 30. Yılını doldurmuş olan Tezkire dergisi son sayısını sekülerleşmeyi enine boyuna tartışan makalelerin ve bu konuda son zamanlarda çıkmış kitap değerlendirmelerinin yer aldığı bir içerikle çıkmış. Aslında gerek din sosyologlarının gerekse genel sosyolog ve siyaset bilimcilerin gündemiyle sınırlı kalmayan çok geniş kesimlerce tartışılan bir konudur sekülerleşme. Ne de olsa herkesi bir şekilde ilgilendiren bir gelişme. İnsanlar ya dindar oluyor veya olmuyor. Her iki durumda sekülerliğin belli bir düzeyini yaşamış oluyorlar.Yaşadığımız dünyanın dindarlaşıyor mu olduğu yoksa dinden uzaklaşıyor mu olduğu sorusuna verdiğimiz cevabın önemli bir kısmı kendi kişisel tercihlerimiz veya meylimizle belirleniyor. Dine mesafeli çevrelerin dünyanın sekülerleşiyor olduğu yönündeki haberleri veya analizleri ayrı bir sevinçle karşılıyor olduğu hemen göze çarpıyor. Bu sevinç bir tür zafer ilanına dönüşünce dindar çevrelerde ayrı bir tahrik etkisi yaparak bilakis dünyada dindarlığın daha fazla artıyor olduğunu ispat etmeye yöneltiyor olduğu da yine göze çarpan hususlardan. Oysa dünyanın sekülerleşiyor olması dinin hakikatinden hiçbir şey alıp götürmediği gibi dünyada dindarlığın artıyor olması belli bir dindarlık adına her zaman sevinilecek bir şey olmuyor. Kur'an insanların çoğunun hakikatten uzak olduğunu, dünyaya meyilli olduğunu, bilmez olduklarını, gaflet ve delalete düçar olduklarını söylüyor zaten. Kur'an'ın temsil ettiği hakikat insanların kitlesel onayına ihtiyaç duymaz yani.Diğer yandan dünyanın her tarafından eşzamanlı olarak dindarlığın artması dünyada şiddetin de, din temelli kavgaların da daha fazla artmasını beraberinde getiriyor. Çünkü farklı dinlerin dindarlıkları çoğu kez birbirlerine karşı öfkeleri, kinleri, husumetleri de harekete geçiriyor. Avrupa'da artan Hıristiyan dindarlığın aynı zamanda Haçlı bir fanatizmi de canlandırması mukadder hale gelebiliyor. Nitekim artan İslamofobik şiddet ve nefret söylemlerinin de beslendiği en önemli kaynak haline geliyor. Yine artan ve fanatizm derecesine varan Hindu ve Budist dindarlığının Hindistan ve Myanmar'da Müslümanlara karşı nasıl bir vahşi öfkeyi harekete geçirdiğini görüyoruz. İsrail'i doğuran ve besleyen fanatik dindarlığın nelere yol açtığına ve ABD'deki Evangelik fanatizmle Müslümanlara karşı nasıl bir dayanışma içinde olduğuna gelmiyoruz bile. Dolayısıyla dindarlığın bütün dünyada artıyor olmasının mesela bir Müslüman dindar açısından başlıbaşına iddialarını destekleyen bir tarafı zaten yok. Ama vaka da bu. Müslümanlar dindar olsalar da olmasalar da kendilerine yönelen farklı dinlere mensup insanların dinsel fanatik saldırıları artarak devam ediyor. Elbette İslamofobik saldırıların tek sebebi artan dindarlıklar da değil. Dindarlığın gerçekten sahici bir dindarlık olup olmadığını ölçebilecek, herkesin kabul edebileceği nesnel bir ölçüt yok. Kur'an'ı Kerim'de gerçekten dindar olan, dindarlığı Allah'la dostluk ilişkisine dayandıran Hıristiyan veya Yahudi din adamlarından hayırla bahsedilir. Orada işaret edilen ölçü gerçekten kalp amellerine dayalı bir samimiyet ölçüsüdür: Allah adı zikredildiğinde kalplerinin huşu içinde titrediğini görürsün. Din ayırımı yapmaksızın kimsenin emanetine asla ihanet etmediklerini de görürsün. Böyle insanlardan kimseye zarar gelmez. Üstelik onlar üzerinden Müslümanlara da bir tavsiyede bulunulurken sırf dininden dolayı kimseye fanatikçe, özcü ve genellemeci bir yaklaşımla kin ve düşmanlık güdülmemesi de tavsiye edilmiş olur. Bir kavme olan öfkenin o kavimden olan herkese karşı adaletsizce bir yaklaşımı haklılaştıramayacağı emredilir.Dindarlığın elbette çok farklı şekilleri de ortaya çıkabilir ve bunların bir kısmı aslında dünyaya çok daha fazla kök salmanın aracı da olabilir. Yani görünürde dindarlık olan şeyler aslında çok daha fazla dünyeviliğin, yani sekülerliğin işaretleri olabilir. Görünürde dindar sekülerlik veya hiçbir dini görünümü veya iddiası olmayan sekülerliği insanlığın