Sıcak yaz günlerinde çoğu zaman hanımların mahal dersleri de evlere nispeten daha serin olan alanlara, parklara taşındı.
İstanbul Haliç civarındaki mahaller için adres belliydi. Altın Boynuzun sahillerindeki yeşil alanlar. Hem iman dersi, hem piknik, hem sohbet... Tüm güzellikler bir arada.
Eyüb Sultan sahili civarındaki yeşil alanlar malumumuzdu. Bu yaz bir yeni alanı daha öğrenmek kısmet oldu bana. Hem de yakın tarihimizin acı bir gerçeği ile birlikte...
Nuri Killigil Parkı
Komşu mahalden arkadaşımız ''Nuri Killigil Parkındayız. Oraya bekleriz'' deyip adresi verince ulaşım imkânlarını gözden geçirip çok rahat bir şekilde Altın Boynuz'un Sütlüce tarafındaki parka ulaştık. Rabbimizin ''Evvel, Ahir, Batın, Zahir'' isimlerinin izah edildiği çok güzel bir dersi kardeşimizden dinledik... Ağaçları tefekkür ettik, hastası olan ablamızı teselli edip endişeli yüzünde tebessüm çiçekleri açtırdık, çayımızı, ikramlarımızı paylaştık ve sorduk: ''Kimdir bu Nuri Killigil'' ''Bir paşaymış'' cevabını aldığımızda 80'li yıllardan beri medyada yer alan hiç bir paşanın ismine benzetemeyince ''Araştıralım'' dedik. Sanırım merakımız makbul dua hükmüne geçti... Zira dönüş yolunda uzun süre otobüs beklediğim durağın hemen arkasında kocaman bir tanıtım levhasında Nuri Paşa'nın hem resmi, hem kısa hayat hikâyesi yer alıyordu: Nuri Killigil Osmanlının Harbiye Nazırı (Şimdiki Milli Savunma Bakanı) Enver Paşa'nın öz kardeşiydi. Kahramanlıkları uzun uzun sıralanıyordu. Modern bir silah fabrikası kurmuştu. 1949'daki fabrika patlamasında çalışma arkadaşlarıyla birlikte vefat etmişti. Patlamada vefat eden itfaiyeciler dahil uzun bir liste vardı levhada. Dönüş yolunda bu çok garip hayat hikâyesi düşünüp durdum. Sonrasında tevafuklar üst üste gelince bu aziz şehidi (bana göre şehid) Fatihaya vesile olur umuduyla bir yazı ile anmak istedim.
Şehit kardeşler
Enver Paşanın Risale-i Nur ile ilgisini biliyordum. Birinci Dünya Savaşında Doğu Cephesinde Rus ve Ermenilere karşı talebeleriyle gönüllü mücadele veren Bediüzzaman Hazretleri İşaratül İ'caz eserini telif etmişti. Rusya esareti dönüşü İstanbul'da bu eserini bastırdığında Enver Paşa ısrarla kâğıt masrafını karşılamak istediğini ifade etmiş, esaretten gelen bu kahraman ilim insanına çok hürmet göstermişti. (Paşa 1922'de Türkistan'da şehit edilmişti. Enver Paşanın fırtınalarla dolu ap ayrı bir hayat hikâyesi var.)