Kantarın topuzu

Derler ki, neyi çok dillendirirsen, onu çoğaltırsın.Hep hastalıktan söz eden; Hastalıktan kurtulamaz.Her şeyden şikâyet eden; Dertten kurtulamaz.Hâline şükreden de; Nimetten nasibini alır. Sordu: İnkılâp düşmanı mısınızCevap verdim: Asla! Öyleyse geçmişin değerlerini niçin müdafaa ediyorsunuz Yarının kökleri dünde olduğu için Gençlik düşmanı mısınız Asla! Öyleyse onu niçin tenkit ediyorsunuz Onu çok sevdiğim ve kurtarmak istediğim için Lâtin harfleri devam etmeli midir Elbet. Öyleyse niçin Arap harflerini istiyorsunuz Atalarımızın yazısını ve dilini okuyup anlamaktan aciz genç nesillerin dünya gençliği içinde bir acube hâlinde kalmaması ve millî kültür hazinelerine kavuşması için Türkiye geri bir memleket midir Çok geri Öyleyse, millî kültürün ne değeri var Türkiye üç asır evvel dünyanın en ileri memleketlerindendi. Bunu unuttuğunuz ve sebeplerini aramadığımız için, geriliğimize çare bulamıyoruz Hürriyet düşmanı mısınız Asla! Öyleyse, niçin Hürriyete sâhip olmak için lâyık olmak lâzımdır. En çok mahrum olduğumuz şey kalkınma ve ilerleme hamlesi midir Asla! Öyleyse nedir Ölçü!Alıntı: Hicran Göze'nin sayfasından("Sordu cevap verdim" Peyami Safa. Milliyet, 25 Mart 1958)Frankfurt'taki klinikte gece nöbetini yapan hemşire, taze, temiz, sporcu bir Alman kızıydı.Gözünün bebeğinden ruhunun dibini görmek güç değildi.Akşamın sekizinden sabahın sekizine kadar her gece, hiddetli zil seslerine, genç yaşlı, sinirli veya bunak türlü türlü hastaların ağrısına bağırmasına, şımarıklığına, nöbetine aynı sükûnla, aynı gülümsemeyle koşan ve her içine girdiği odaya bir şefkat serinliği getiren bu kızın hizmetinden o derece memnundum ki bir gün söz arasında ve bir iltifat olsun diye; Seni İstanbul'a götürelim dedim.Tabii benim için buna imkân yoktu. Bu sadece bir nezaket yalanı idi.Kız cevap vermedi.On gün geçti.Bir akşam ben çağırmadan odama geldi.Çehresi sevinç ışıkları içindeydi. Teklifinizi mektupla anama babama bildirmiştim. Şimdi cevap aldım. Gitmem için müsaade veriyorlar.Dona kaldım.Alıntı: Hicran Göze'nin sayfasından(Ahmet Hâşim "Bir zihniyet farkı" "Frankfurt Seyahatnamesi")Eskiler bunu veciz biçimde ifade etmişler; Lisan-ı Hal, Lisan-ı Kal'den üstündür. Türkçesi; Vücut dili, ağızdaki dilden daha etkilidir.Bu da o hikayelerden biri hem de yaşanmışlarından;Babam biraz sert adamdır benim.Mesela babam annemin elini hiç tutmadı,"Seni seviyorum" dediğini bile hiç hatırlamıyorum.Fakat çocukluğumdan beri hatırladığım bir şey var;Hep evden çıkarken annemin ayakkabısını bağlardı. Misafirlikten döneceğiz eğiliyor bağlıyor falanBen ergenliğe geçtiğimde artık ağırıma gitmeye başladı bu durum.Çünkü dağ gibi adam yani, eğiliyor annemin ayakkabısını bağlıyor.Benim akranlarım gülüyor-Aaa Celil'in babasına bakBir gün babama tüm cesaretimi toplayıp dedim ki; Babacığım neden böyle yapıyorsunuz Annemin eli