Üstad Necip Fazıl'ı unutmayalım unutturmayalım!

Dün gibi hatırlıyorum. Dersten çıktım. Teneffüste bir çay içeyim derken, "ziyaretçiniz var" dediler. Baktım bizim eski arkadaşlarımızdan birisi. Üstadın vefatını ve cenazenin Fatih camiinde kılınacağını, müteakiben Eyüp Sultan'a defnedileceğini söylerken kelimeler âdeta boğazında düğümleniyordu. Okuldan izin verilmemesine rağmen Fatih'e nasıl geldiğimizi, O mahşerî kalabalığı, eller üstünde (ufak-tefek olaylara rağmen) polis kontrolünde Eyüp Sultan'a yürüyerek ne şartlar altında geldiğimizi, Üstad Necip FAZIL'ı Abdülhakim Arvasî Hazretlerinin eteğine defnettiğimizi sanki dün gibi hatırlıyorum. Cenazeden sonra gönül dostlarıyla "Üstadla Hatıralar" bahsiyle uzun sohbetlerimizi, bize kazandırdıkları 'öz güven'i, heyecanlarımızı, imanın bedel istediğini, her Müslümanın bu bedeli ödemesi gerektiğini, kendisinin her türlü dünya nimetlerine; hapis hayatı ve işkenceyi tercih ettiklerini, 'imtihan dünyası'nın her çeşidine hazır olunması gerektiğini, dâvâ adamlığı" şartını taşıyan bir adamdan nasıl korkulduğunu yaşanmış misallerle anlatmıştık birbirimize. O'nun san'at gücünü inkâra, ciddiye alınabilir vasıftaki hiçbir edebiyat tarihçisinin tâkati yetmez. Yetmemiştir de. Necip Fazıl, bu hakkının teslimini, takdir bekleyerek değil, mukavemet edilemez gücüyle sağlamıştır. Kapıları kırarak, tuzakları aşarak, zincirleri parçalayarak, surları delerek sağlamıştır. Öyle bir san'at gücü vardı ki; haksız bir tezi bile söz ve yazı ustalığıyla, haklıyı savunmaya çalışanlara karşı üstün gösterebilirdi. Hakikati savunan Necip Fazıl'ın gücünü varın hesab edin! O'nu yok saymaya çalışan biri, kendini yok sayılmaya mahkûm eder. Bunu da solcu olsun olmasın, hiçbir akıl sahibi göze alamaz. Sol, üstâda yanıktır. Öfkeleri buradan kaynaklanıyor. "Ah, ilk hâlinden sonra, sol'a meyletseydi!" hasreti-hayıflanışı içlerinin dinmeyen sızısıdır. Biz sol'un da kabul etmek durumunda kaldığı insanlarımız dışında, kendi kıymet takdirimizi kendi ölçülerimizde gerçekleştiremiyoruz. Sol kabul etmemişse, ansiklopedilere, edebiyat tarihlerine, okul kitaplarına giremezsin. Asıl çözülmesi ve üzerinde durulması gereken mesele budur. Bir kıymet ifade eden ve eserler vermiş yüzlerce isim sayabilirim ki, haklarında tek satırlık bilgi edinebileceğiniz hiçbir kaynak bulamazsınız. Ama sol'un acemi kalemlerine bile yer ayırılmıştır! Acıdır ama gerçektir. Kendi kıymetlerimizi, sol'un vizesine muhtaç kılmışızdır. Necip Fazıl'ın dil anlayışını, san'at-şiir-tefekkür anlayışını devam ettiren, (cevheri varsa aşarak tekâmül ettirerek devam ettiren) kaç kişi yetiştirebildik Yetiştiremeyişimizin önemli sebeplerinden biri, "sol'un vizesini şart kabul eden" vahîm anlayıştır. 67-68'lerde Ortaokula giderken "Büyük Doğu" dergileriyle tanıştım. Daha sonra konferansları, çeşitli gazetelerde yazdığı makaleleri Bir diğer