Ramazan imtihan dünyasını kazanacağımız ay olsun

Üstad Necip Fazıl imtihan dünyamızı ne güzel ifade ediyor. Ne çetin imtihandır, İslâm adlı millette; Çoğumuz ya illette ya kıllet, ya zillette Çok değişik, farklı bir devirde yaşıyoruz. Yaşadığımızı ve bize yaşatılanları fark etmediğimiz müddetçe kendimize çekidüzen veremeyiz. Meşhur sözün ('inandığınız gibi yaşamazsanız yaşadığınız gibi inanırsınız') ifade ettiği hale düşeriz. İmtihan dünyasındayız. Sınavların çeşitliliğinin farkında değiliz. Cumhuriyetten beri yaşananlar, kendimizi inkâr eden, değerlerini terk edenettirilen, kendi dünyasını kuramadığı, köklerinden koparıldığı için de kendi dünyasında yaşamayan insanımızı nasıl kendine döndürebiliriz. Dinamikliğimiz olan ruh köklerimizi dinamitleyenlerin de kahraman ilan edilip putlaştırılması da ayrı bir süreç. Kendi toprağımızda kendimizle yabancılaşmamız, devletimizin İslâmi bir ruha kavuşma hasreti de canlı tutulması gereken önemli bir derdimiz. Zihnimiz de 'çağdaş hurafeler çöplüğü'ne dönüşmüş durumda. Kendi kavramlarımızla düşünmeyen, konuşmayan insanımız; İslâm'ın idrakiyle asrı, zamanımızı, bu zamanda yaşadıklarımızı, 'sınav günleri'nin getirdiklerini, götürdüklerini anlayabilir mi Hassasiyetleri kaybettirilmiş bir toplumdan duyarlılık beklenebilir mi Allah Teâlâ, İslam'ı bize bir nimet olarak verdiğini ifade ettiği yerde; "İşte bugün sizin dininizi kemâle erdirdim ve üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Sizin hakkınızda hoşnutluğumu İslam'a bağladım." (5 Mâide Sûresi, 3) der. Bize verdiği nimetini yani dinini tamamladığını, onun bütün emir ve yasaklarını bildirdiğini beyan eder. Öyleyse, İslâm, ancak bütün emir ve yasaklarıyla, cüzlerinin tamamıyla ele alındığı zaman Allah'ın bizim için seçtiği din ve tamama erdirdiği nimet olur. O bir bütün olarak yaşanmayınca kendisinden beklenen fonksiyonu hakkıyla yerine getiremez, bir din olarak misyonunu tam eda edemez. Çünkü dinin bir bütün olarak yaşanması tıpkı bir insan vücudunun organlarının tamamının, bir organizmanın her azasının eksiksiz çalışması gibidir. Hayata sokulmayan, sosyal hayatta görülmesine tahammül edilmeyen bir dinin tecellisini nasıl göreceksiniz Zaafımız derindir, esasen imtihanımızın mal ile (maddi cazibeyle) olacağı da malumdur. O zaman da bizi şaşırtan maddenin cazibesi, bugün fevkalade mücehhez hale gelmiştir. O zamanki; halka intikal etmemiş bir heveskârlık bir kısmi sirayet olayıydı. Bugün, çarkların içindeyiz. Çıkamadığımız, kıramadığımız çarkların. Şu maddeyi yenmek o kadar zor değil aslında. Hem sahip olmayı bileceksin hem kullanmayı. Bugün Müslümanlar maddeyi yenecek güçtedir. Fakat o işi başarabilmenin ruhi, fikri kıvamından mahrumdurlar. Sistem meselesi ayrıdır, önce bu meseleyi halletmeliyiz. Bu mesele halledilmezse, fikri gayretler havada kalır, hayata intikal etmez. Hakikatin bütünlüğü, aynı kalpte, aynı ruhta yaşanmalıdır. İmkâna ulaşan gaflete düşerse, çile imkânsızlığın dostu olursa, herkes ve her şey yarım kalır. Ortaya bir yalnızlar kalabalığı çıkar. Kalabalıklar içinde yalnızlık! Kapitalizm, içten içe çürütme seansına devam eder. Tıpkı uyuşturucu müptelaları gibi. Çağın bugünkü noktasındaki ikilem şudur: Ya siz maddeyi yeneceksiniz ya madde sizi! Maddeyi yenemezseniz, öylesine yenilirsiniz ki: ibadet sıhhatinden bile mahrum kalırsınız. Böyle bir imtihan karşısındayız. Bunu kavrayamazsak, hiçbir fikri meselenin üstesinden gelemeyiz. Secde sıcaklığını duymayan insanın üşümesini ne önleyebilir İnanç ve ahlak buhranına maruz kalan "kalbî buzlanma"yı "iman-amel güneşi"nden başka ne eritebilir Mevsimleri, mevsimler içinde geçen olayları, değişim ve gelişmeleri, kendi bünyemiz içinde düşünebiliyor muyuz Meselâ imanımız çiçek açıyor, meyve veriyor mu Bahar mevsimini mi yaşıyor, yoksa farkında olmadan kuruyup dökülüyor, sararıp soluyor mu Daha düne kadar "yeryüzü mescid" diye inanılırken bugün "yeryüzü Pazar" oldu. Gördüğümüz hınca hınç kalabalıklar, yan yana