Hz. Hüseyin Efendimizin Şahadeti ve Düşündürdükleri -2-

Muharrem ayında Hz. Hüseyin Efendimizle olan hadiseleri genel kültür havasında bilgi ve nakil malzemesi olarak anlamak ve kullanmak, meselelerimizi hiç kavramamak demektir. Zulüm karşısında susmayı "dilsiz şeytanlık" olarak değerlendiren, hakkı söylemeyi "sözlerin en güzeli" olarak niteleyen bir dinin mensupları olarak olayları ibret alarak, dersler çıkararak tahlil etmeliyiz. Hak ve hakikate, ahlak ve fazilete, izzet ve onura sevdalı olmakla örnek lider, önder şehit olan Hz. Hüseyin Efendimize zulüm yapanlar gibi zalimlerin her devirde mevcut olacaklarını unutmayız. Uğruna canlarını feda ettikleri yüce değerleri anlayıp yaşamakla, Kerbelâ'da yaşananlar; hepimize 'şuur dirilişi' verilmesinin ve aramızda ayrılıkgayrılığın değil, birlik ve beraberliğin vesilesi olur. Hangi düşünce, siyasi ve mezhebi görüş olursa olsun; doğrunun hak ve hakikatin yanında olmamız gerekir. Gündemin, olayların peşinde giden sürü olmayalım. Gündemi 'biz' belirleyelim. Olayları fikir zemininde konuşalım. Uymamız, tâbi olmamız gereken ölçü, Dinimiz İslâm olsun. Sahabe-i Kiram da olsa hata yapabileceği, 'masum ve mahfuz' olanların yalnız Peygamberler olduğunu bilelim.Kendimizi hakem rolünde değil, ders alan öğrenci rolünde görelim. Makam ve mal ihtirasının bir insanı (mümin bile olsa) nelere sevk edebileceğini anlayalım. Hz. Hüseyin Efendimiz; bu hususta gayet açık ve net bir örnektir. Peygamberimizin torununa kıyanlar, namazlı ve Kur'an'lı kimselerdi. Peygamberimizin torunlarını ne kadar sevdiğini hatta onlar hakkındaki sözlerini, onların cennetlik olduklarını söylediğini çok iyi biliyorlardı. Siyasi hırs, eldekilerin kaybolma endişesi gözlerini kapladı. İlminin hakkını verebilecek, dünyevileşmemiş, celâdet ve cesaret sahibi âlimlerimizden mahrum oluşumuz, her devirde bitmeyen derdimiz.Hz. Hüseyin Efendimizle ilgili olaylar değerlendirilirken, vahye ve sünnete dayanmamaktan kaynaklanan ölçüsüzlük; akidede, düşüncede bile tahrifat ve tahribata bulaşmıştı. Bu bozukluk, saltanatçı güçler ve onları destekleyip onların emrine giren ulema tarafından meşrulaştırıldı, kurumlaştırıldı. Din anlayışı da Allah Resulünün ve Ashabının yaşadığı İslâm değildi. Adalet ve istişare, yerini zulme dayalı bir siyaset anlayışına bıraktı. Çalkantılar, adalet ve istişareyi unutmalar, hilafeti zorla ele geçirerek saltanata dönüştürmeler, ortaya çıkan hiziplerle gelen siyaset kaynaklı akîdevî ve fıkhî ihtilaflar. İhtilafların kavgaya, kavganın savaşa dönüşmesi. Unutulan "savaş ahlakı" ve sonucunda meydana gelen entrikalar, zulümler, işkenceler. Bütün bu olanlar; Hz. Hüseyin Efendimizin şahsında yaşananları tefekkürle tahlil edip ibret almayı, ders çıkarmayı gerektirmektedir. Bu yapılmayıp 'matem günü' ağırlıklı düşünce ve merasimler bizi özden uzaklaştırmıştır. Hz. Hüseyin çizgisinin özelliği; örnek mazlumluğu, fedakârlığı, adaleti, birliği-beraberliği, muhabbeti, hakkı, hakikati, hikmeti, cesareti, şahadeti, izzeti ve kıyamı temsil etmesidir. Yezidin çizgisinin özelliği ise; hırsı, ihtirası, saltanatı, zulmü, hileyi, zulme rızayı temsil etmesidir. Herkes farkında olarak veya olmayarak bu iki çizgideki yerini alıyor. Bulunduğu yer ve konuma göre hareket ediyor. Bugünün dünyasındaki fitne, zulüm, makam-mevki sarhoşluğu, lüks ve israf, debdebe içinde yaşanan hayat tarzları, bütün bunların elde edilmesi için feda edilen kutsal'lar, dünyevileşme hastalığı, her türlü hercümerç Kerbela'ya götüren sebeplerden. İçimizi kanatan, bizi gözyaşlarına boğan, "bu kadarı nasıl olabiliyor" dedirten olaylar zincirini çıkış noktasından sonucuna kadar değerlendirip düşünelim. Sevgimiz de nefretimiz de ölçülü olsun. Peygamberimizin vefatındaki hüzünde; cesaret ve adalet timsali Hz. Ömer bile kendisini bu ölüm ânının tesirinden kurtaramadı. Hatta herkesten daha çok dehşete kapılarak şöyle