Müslümanlar için bir dönüm noktası olan hicret, tarihte yeni bir sayfa açmıştır. Hz. Ömer'in halifeliği döneminde hicretin gerçekleştiği gün, Hz. Ali'nin teklifiyle hicrî takvimin başlangıcı sayılmıştır. O günden itibaren de İslam âleminde 1 Muharrem hicrî takvimin başlangıcı olarak kabul görmüştür. Hicret, insanın 'Ben'ini, hırslarını, ihtiraslarını, malını, mülkünü terk ettirip, dünyanın ayartıcı, körleştirici, köleleştirici kapılarını birer birer kırmanın adıdır. Hicret, Allah rızası için; anadan, babadan, evlattan, yardan, diyardan, maldan, mülkten hatta candan vazgeçmenin ibretli ve meşakkatli bir hayatın gerçeklerinin insanlığa takdimidir. Yüce dinimizin rahmet yüklü tebliğini bütün insanlığa ulaştırmak için çıkılan kutlu yolculuğun adıdır. İmkanların bittiği yerden, imkanların üretildiği yere intikaldir hicret Hicret, yardımlaşma, dayanışma, paylaşma, fedakârlığın, diğergamlığın, dostluk ve kardeşliğin tesisidir. Din kardeşine kucak açarak onunla evini, işini, malını mülkünü, yiyeceğini ve varlığını paylaşmanın; kardeşini himaye etme ve sahiplenmenin adıdır. Hicret Kur'an'da, yanlış inanç ve davranışlardan, yanlış inanç ve davranış sahiplerinden ve bütün bunların hâkim olduğu ortamdan bilinçli bir şekilde uzak duruşu ifade etmektedir. Bu anlamıyla her mümin hicret edendir. Hicret, bir takvim ve tarih başlangıcı, irşad ve tebliğde metot, düşmanla münasebette siyasi taktik olarak tarihteki yerini hep korumuştur. İlk İslam Devletinin kuruluş vesilesi olmuştur. "Hicret"i düşünürken olayların arkasındaki fikri ve mesajı iyi anlamak "hicret medeniyeti"nin çocukları olduğumuzu unutmamak icab eder. Hicretin her konuşulup yazıldığı yerde, Peygamber Efendimizin hayat tarzını bir bütün olarak anlamadan, Kur'ân'ı da, İslâm'ı da, dünyayı da, dünyanın meselelerini de anlayamaz, kavrayamaz ve anlamlandıramayız. Bizden öncekilerin yaşamadığı en dehşetli gurbeti, modern zamanların insanları yaşıyor. İnsanlık, insanlığının garibi oldu. İnsanın insanlığından "göç" ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu; modern oyuncaklarla oyalanan, hipnotize edilmişçesine insanlığından sürülüp çıkarılan, âdeta iç dünyalarında bir "hicret" bekleyen topluma 'hicret medeniyeti'nin çocukları olarak ne götüreceğiz İnsanın insanlığından edildiği toplum ; kendine özünefıtratına dönüşünün hicretini bekliyor. Toplum sürgünde âdeta Bu, farkında olmadan düştüğümüz veya düşürüldüğümüz bir sürgün. Öyle bir sürgün ki kendi kendimizin uzağına düşürülen bir sürgün! Bizi bu sürgünden kurtaracak bir "hicret seferberliği" başlatmalıyız. Önce, Kur'an'ın " Aranızda hayra çağıran, iyi doğru ve güzeli emredip kötü, yanlış ve çirkinden sakındıran bir topluluk bulunsun" dediği o topluluk kendine hicret etmeli. Günahtan-sevaba, kötülükten iyiliğe, alçaktan yüceye, değersizden değerliye, dünyadan ukbaya hicret. Kutsala hicret! Bütün peygamberler, hicreti öğretmek için gönderildiler. Alemlere Rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz, hicretin medeniyet ve 'devlete giden yol' olduğunu öğretti. Hicret, sıradan ve klasik yaklaşımla, zulüm gören, umumî boykota maruz kalan Müslümanların, zulümden ve boykottan uzak, huzur dolu sıkıntısız bir sığınma hareketi değil; yeni zihnî yapıya uygun bir muhit oluşturma gayreti ve ideali olarak değerlendirilebilir. Davranış, çevre, zihniyet boyutunun yanında müesseseleşme ve organizasyon boyutu da "hicret"e farklı bir bakış ve anlayış getirmektedir. Günümüz Müslümanları, yaşadıkları zamanlarına uygun müesseselerini kuramamaları ve organize olamamaları sebebiyle çağa ve çağın insanına İslam'ın mesajını verememişlerdir. Bu meseleleri Rasulullah Efendimiz, hicret vesilesiyle Medine'de çözmüştür. Müminleri "namaza çağırma"yı bir "dâvet kurumu" olarak ezanla halletmiştir. Önceleri "sosyal güvenlik" bilahare eğitim organizasyonu olarak kurulan "suffe" ile kimsesizlerin durumu çözüme kavuşturulmuştur. Hicret sonu yapılan Kuba Mescidi, Medine'de ilk inşâ edilen binaların mescitlerden oluşması dikkat çekicidir. Zira mescitler,